Pages

20 Mart 2012 Salı

Yeterli Anne Babalık: Dağ Gibi Sağlam Anne-Babalık


YETERLİ ANNE-BABALIK: DAĞ GİBİ SAĞLAM ANNE-BABALIK
Yeterli anne baba olmak, yeterli insanlar olmaktan geçer. Anne de baba da bir çocuk sahibi olmadan önce kendi kendine yetebiliyor olmalı. Kimseye “bağımlı” olmayan iki yetişkin durmalı karşımızda. Sapasağlam... Dağ gibi... Dağların da oyukları, çatlakları, aşınmış kısımları vardır elbet. Ama onlar bunlarla barışıktır değil mi? Çiçekler bile çıkmıştır kimi çatlaklardan. Bazı kısımlarda sadece çalılar olsa da, büyük kısmını kaplayan ormanlar tertemiz bir hava sunar kucağındakilere. Bazılarının içinde bir göl vardır. Sessiz, dingin, kucaklayıcı... Sırtınızı yaslarsınız bir dağa, çok yorgunsanız. Göllerde serinler, dinlenirsiniz. Ormanlarda yürüyüşlere çıkar, maceralara atılırsınız.
Uzaklaştığınızda, bazen güneşin kucakladığı deniz kenarından el sallarlar size ya da mis gibi kekik kokusuyla kalırlar aklınızda. Hayatın kıvrımlı yollarından giderken, denizi, gölleri, yemyeşil vadileri, çayırları arkalarında, aralarında gizlerler. Amaçları o güzellikleri size göstermektir. Siz yorulduğunuzda onlara yaslanın, biraz dinlenin, tadını çıkarın güvenebilmenin, sonra arkası mis gibi deniz...
Anne-baba aralarında denizleri, çayırları barındıran iki dağ gibi olmalı...Çocuklar kaç yaşında olursa olsun, huzur dolu çayırlarda koşuştururken, anne-baba gülümseyerek onları izlemeli. Çocuk ister içinde masmavi, duru, sakin bir göl olan annenin içinde huzur bulsun, ister eğlence ve macera dolu ormanlarında gezsin babanın, kucaklarından inip koşacağı yer ikisinin arası, ortası olmalı... Anlatabiliyor muyum? Yani ikisinin arasındaki aşk, sağlam ilişki olmalı çocuğa hayatı öğreten. Anne kendi içinde huzurlu, dengeli, tutarlı, baba kendi içinde sağlam, duygusal olgunluk kazanmış tam bir yetişkin... İkisi de birbirine ve çocuklarına bağlı ama bağımlı değil. Araları tertemiz, sıcacık...


Anne-baba arasındaki deniz çalkantılı, bulanık, taşlı olmamalı... Anne-baba arasındaki çayırlar kuru, bakımsız, dikenli olmamalı.

Eğer anne-baba birey olma mücadelelerinde başarısızsa, eğer birer dağ gibi sağlam olmayı çoktan bırakmış, çocuklarının üzerine o koca ağırlıklarıyla yaslanmaya başlamışsa, çocukların bu konuda acil uyarılması lazım.



                                                                          UYARI!

Çocuk,
Sen beş yaşında olabilirsin, yirmi yaşında olabilirsin, kırk üç, elli iki de olabilirsin. Üstündeki ağırlığın nedenini merak ediyorsan sana söylüyorum işte. Çok ağır yükün... Dağlar arasında kalmışsın ve ayağına dikenler, taşlar batıyor. Sen o kadar güçlü değilsin. Elli yaşına da gelsen, annen-baban söz konusuysa “güçlü” olamazsın. Hele ki çalkantılı denizlerde büyümüşsen...




                                                                   BİLİNÇLEN!
  • Yapılan araştırmalar, anne-baba arasındaki çatışmaların anne-babalık becerilerini olumsuz etkilediğin göstermektedir.
  • Anne-baba çatışmasının sonucu olarak çocuklara sert disiplin kurallarının uygulanması ve çocukları olduğu gibi kabul edebilme konusundaki güçlükler ön plana çıkmaktadır.

  • Anne-babanın agresyonuna maruz kalan çocuğun yoğun strese maruz kaldığı ve bu durumun çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığını olumsuz etkilediği bulunmuştur.
  • Düşmanca, agresif tavırlar ve duygusal patlamaların yoğun yaşandığı evlerde, anne-babanın çocuğun yaşamındaki destekleyici tarafın azaldığı, anne-babalık davranışlarında tutarsızlık gösterdikleri ve katı disiplin uygulamaları olduğu bir araştırma sonucudur.
  • Stres altındaki anne-babaların anne-babalık yapma becerilerinin azaldığı, duygusal olarak çocukları için “o anda orada” olmayı başaramadıkları bulunmuştur.
  • Evliliklerinde stres yaşayan anne babalar, çocuklarının aktivitelerine yeterli ilgi göstermez, onların riskli davranışlarının farkına varmaz, onlar için tahmin edilemez, kestirilemez bir ortam yaratırlar.
  • Anne-baba kendi arasında çocuk yetiştirme konusunda bir türlü anlaşmaya varamaz ve ne yazık ki bu konuda kendi içlerinde de tutarsızdırlar.
  • Bu tutarsız durumu, aynı davranışı kimi zaman ödüllendirerek, kimi zaman cezalandırarak çocuğa yansıtırlar.
  • Çocuk, kendisiyle ve dünyayla ilgili algılarından bir türlü emin olamaz, doğru ve yanlışı ayırmakta zorlanır.
  • Çocuk ailede güven kazanamadığı için yeni ortamlara adaptasyonda zorlanır, uyum becerileri düşük olur.
  • Stresle baş etmek onun için çok daha zordur.
  • Kendini sakinleştirmekte zorlanır çünkü bir denizde sakince salınarak sakinleşme becerisi edinememiştir.
  • Özgür hissedip cesur kararlar alamaz çünkü onun için dünya ne zaman nereden bir tehlike çıkacağı belli olmayan tekinsiz bir yerdir.
  • O çayırlarda özgürce koşamamış, güvenli ortamlarda sağlam bir rehberle maceradan maceraya atılamamıştır.
    Şimdi bu çocuk nasıl güvensin hayata? Nasıl bağlansın sevdiği insana?

                                                                      
                                                                 ÖNERİ
Kaç oradan çocuk. Bazen annen-baban için yapabileceğin hiçbir şey yoktur. Kendine başka çayırlar, başka dağlar, başka denizler bul. Sana söyleyeyim, ayaklarındaki, kalbindeki yaralar hep sızlayacak. Ama sen bunu çocuğuna yapma çocuk olur mu? Bazen gitmek gerekir. O zaman gitmeyi bil. Kendini topla ve dağ gibi sapasağlam çık çocuğunun karşısına. Korkma. Çocuk içinde göller,içinde ormanlar barındıran insana kızmaz, onu sever.
Kaç çocuk böyledir bilmiyorum ama “Kaç çocuk!” demek istiyorum her seferinde... Kaç git kendini kurtar. Kaç yaşında olursan ol. Eğer anne-babanın evliliğine benzediyse evliliğin, çabaların bir şey ifade etmiyorsa ve gün geçtikçe yaraların büyüyorsa, oradan da kaç. Senin içinde bir çocuk, elinde bir çocuk...Olur mu öyle? Kendi kendini büyüt sen de. Artık o çocuk değilsin. Yaraların kanarken gülümsemek zorunda değilsin. Yaralarını sar ve yoluna devam et. Hiçbiri senin suçun değil sakın unutma! Sen dağları dize getirecek kadar güçlü değilsin. Kendin dağ ol, kendi denizini çiz. Belki biriyle el ele, belki arkadaş yardımıyla, belki bir uzman... Ama sakın! Çocuğuna yaslanma....



Sometimes you just have to let it go.


5 yorum:

  1. Bir gitmek vardır ama gidebilenler azdır :)
    Sonrasında çocuğum için kaldım katlandım; terraneleri yeni bağımlılıklar yaratmak içindir.
    vesselam...

    YanıtlaSil
  2. Cok güzel bir yazı olmuş. Bu saatten sonra gideceğim kesin ama destek buldum bu yazıyla. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Cok güzel bir yazı olmuş. Bu saatten sonra gideceğim kesin ama destek buldum bu yazıyla. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Babam bu cesareti bende bırakmadı. Çok korkak büyüdüm 20 yaşındayım. Beni mahkum etti kendisine. Anneme ablama yaptıklarından bahsetmeyeceğim, konu benim. Hiçbir mesleğe elim yatmıyor, hiçbir işten anlamıyorum. 20 senedir o ne isterse o oldu. Şimdi de beni fırınımızın tezgahına koydu ve resmen hapsetti. Üniversite 2. sınıftayken okuldan aldı. Hemde bitirmek üzereydim. Demem o ki; kaçıp gitsem ne fayda? İş mi var, gidecek yer mi var? Gittiğin yerde 1 haftadan fazla barınamıyorsun, dar geliyor. Elim ayağım bağlı 20 yaşında 50 senelik gibi hissediyorum, büyük bir boşluk içerisindeyim

    YanıtlaSil
  5. Annemin dertlerini dinleyerek büyüdum.Büyüdükçe, önce babamdan sonra annemden uzaklaştim.Ben kendimi bırakip onlar icin yaşıyorken, kendimi insanlara kapattım biara yabanci olan hickimseyle konuşmayacak kadar mecbur hissediyordum kendimi.Sonra üniverste icin geldim baska bir sehire ilk basta alismakta cok zorlansam da simdi iyikide gitmisim diyorum hayata bakis acimi degistirdim.Artik ailemden once benim isteklerim geliyor benm icin haa ailevi sorunlarimiz hala oldugu gbi duruyor tabi...hala ewde huzur yok hergun tartisma sesleri yukseliyor penceremizden..peki mutlu muyum????Ne önemi var ki...

    YanıtlaSil