Ads 468x60px

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Yetişkinler! Büyüyünce Ne Olacaksınız?

“Büyüyünce ne olacaksın?”

Çocuklara sorulan en klasik sorudur değil mi? Miniklerin cevaplarını dinlemek beni hep keyiflendirmiştir. Astronot, dansöz, dondurmacı, topçu, kamyon şoförü, ressam, pilot hatta roket adamı...
Aslında bir taraftan da bu cevaplar beni biraz hüzünlendirir. Aklıma gelen iki sorudur beni hüzünlendiren. İlk merak ettiğim, acaba nereden öğrenirler büyüyünce “ne” olacaklarının yapacakları işle belirlendiğini? O malum sorunun cevabının bir meslek adı olması gerektiğini nereden bilirler? İkincisi, o çocukların kaç tanesi hayal ettikleri mesleklere sahipler şu anda? Mesela siz, küçükken bu soruya ne yanıt verirdiniz? Nasıl bir hayatınız olacağını düşünürdünüz? Şimdi nasıl bir hayatınız var? Nereye gitti o çocuk?
Çok şey değişti biliyorum çocukluktan bu yana. Ancak değişmeyen bir şey var! Hala çoğumuz  çocuklukta bize sorulan sorudaki gizli  dayatmayla birlikte yaşıyoruz.  “Ne” olacağımız “ne iş yapacağımız”la aynı anlama gelir! “Ne olacaksın?” sorusuna Türkçe kurallarına uygun cevaplardan biri: “İyi bir insan olacağım” olabilir. Ya da “Mutlu bir insan olacağım” da pek tabi ki verilebilecek yanıtlardan biridir. Yanıtın dilbilgisi kurallarına uygunluğunda bir sorun yok ; bakınca soru ve yanıt arasında mantık hatası da görülmüyor. Ancak demek ki bu soruyu kurgulayanın mantığında bir kısa devre oluşmuş! Birileri, bozulmuş mantığına uymayan bir cevap veren çocuğu “Onu sormuyorum yani ne iş yapacaksın?” diye bir güzel paylar değil mi? Bence çoğumuz  bu paylanmalardan nasibimizi aldık. Hayatla ilgili bir çok hatalı düşünceyi, çok küçükken azarlanarak, eleştirilerek, küçük gören gülümsemelere maruz kalarak oluşturduk.
“Ona öyle denmez” “O öyle yapılmaz” “Öyle mi cevap verilir? “Aaa böyle mi davranıyorduk?”
Çocuklar,  gün içinde okulda, evde kimbilir kaç kez, kendi fikirlerinin önemsiz ve saçma olduğuna ikna ediliyorlar. Bir araştırma sonucu çocukların büyüme süreçlerinde “Hayır” veya “Yapma” sözcüklerini 148000 kezden fazla duyduğunu söylüyor! Buna karşılık çok az sayıda “Evet” yanıtı alıyorlar. Farkında olmadığımız bir şey var: biz bu çocukların büyümüş haliyiz! Fikri sorulmamış, en zekice cümlesiyle alay edilmiş, “terbiyeli” görünmek uğruna özgüveninden taviz vermeyi öğrenmiş, “ayıp”la “elalem ne derle” “elalem” için yaşar olmuş... Hayatından memnun olmayan, sürekli şikayet halinde olan  ancak hiçbirşey yapamayan, çocukluğundaki eleştiren anne-baba-öğretmen-komşu teyzenin yerinde yeller esse bile, aklında eleştiren seslerle yaşayan, kalbinde yapamadıklarının acısını taşıyan... “Ben yapamadım çocuğum yapsın” diyerek farkında olmadan aynı sistemin içine çocukları da çeken... Çocuğunu kendi arzuları, ihtiyaçları olan birer birey olarak kabul edemeyen...
 Her çocuk “başarılı” olur. Ama başarısı bizim başarı ölçütlerimize bir türlü uymaz.  Uymaz çünkü biz çocuğun  hangi alanda yetenekli ve hevesli olduğuyla değil hangi alanda başarısız olduğuyla ilgileniriz. En çok da matematik, fizik, kimya gibi derslerden alınan puanlardır bizi kah güldüren kah bunalımlara sokan. Çünkü biz iddia ettiğimizin tersine çocuğumuzun bizim gibi olmasını isteriz. Ne istediğini bilmeyen, istemediğine emin olduğu bir hayatta sıkışıp kalmış ve çocukken  kalbine sokulan çaresizlik, küçümsenmişlik hissiyle tüm yaratıcılığını yitirmiş...
En yaratıcı fikriniz nedir bana söyler misiniz? En çılgın düşünüz nedir? En son ne zaman çok inandığınız bir fikriniz oldu? En son ne zaman başkalarının fikrini alıp körü körüne inanmak yerine, orijinal bir fikir geliştirdiniz ve bunun ateşli savunucusu olabildiniz? İtiraf edelim, bir çok yetişkinin bu sorulara vereceği yanıt  hiç de iç açıcı olmayacaktır.
Ancak  çocuklar  bizim yapamadığımızı yapabiliyorlar!İnatla düşüncelerini savunuyor, durmadan birşeyler yaratıyor, üretiyorlar! Onlara hiç durmadan işe yaramaz şeyler öğretmek yerine, onlardan birşeyler öğrenmeye çalışsak nasıl olur?
Belki de daha büyüyünce ne olacağımıza karar verecek kadar büyümedik henüz. Hala fırsatımız var birşeyleri değiştirmeye. Unutmayalım: “Büyümenin yaşı yok” !

3 yorum:

  1. Merhaba Pinar Hanim,
    Blogunuzu bir süredir takip ediyorum. Bugüne kadar bir kac yazinizi okudum. Tabi ki bilgileniyorum ve görüsleriniz hakkinda düsünme firsatim oluyor. Ama nedense yazilarinizda cogunlukla elestirel bir tarz ve biraz da karamsarlik seziyorum. Konular her seferinde dikkatimi cekse de, bu beni rahatsiz etmiyor degil. Tabi ki genelleme yapiyorsunuzdur ve yazdiklariniz illa ki herkes icin gecerli degildir.

    Mesela sadece bu yaziya yorum yapacak olursam:

    Ben kendimi bildim bileli "sanatci" olmak istedim. Kücükken sorulan ne olmak istedigimle ilgili sorulara ben hep "Ressam olucam!" diye cevap verdim. Her seferinde, büyük bir inat ve özgüvenle. Henüz yazi yazmaya baslamadan evde boyamadigim kagit, kitap, gazete, ansiklopedi; yetmedi dolap kapaklari kalmadi.

    Asla degismedi bu hayalim. Ve calistim bunun icin. Meslek lisesinde en cok cizim yapilan bölüme gittim. Güzel sanatlar lisesi ne yazik ki uzakti oturdugumuz yere. Sonra güzel sanatlar akademisine girdim; birincilikle. 5 sene okuduktan sonra bazi saglik sorunlari yüzünden birakmak zorunda kaldim. Hayatimda degisiklikler oldu, Almanya`ya tasindim. Dil ögrendim ve burada da tekrar okumak istedim. Yine güzel sanatlara, fakat baska bir bölüme girdim. Gectigimiz hafta tezimi teslim ettim.

    Tüm bunlar icin beni kimse zorlamadi. Belki güzel sanatlar lisesine gitseydim daha da iyi olurdu. Ama cok kafaya takmadim, fakültesine gittim. Ben kücüklügümden böyle dogdugumu, sanattan baska sey yapamayacagimi hep bildim. Ama dediginiz gibi; cevremdeki insanlarla konustugumda, kücükken ya bilmiyorlardi ne olacaklarini, ya da ütopik "meslekler" cikiyordu agizlarindan. Hele genclik zamanlarinda iyice karisan kafalardan, ortada ne yapacagini bilmeyen gencler dolaniyor hep. Üzülüyorum onlari gördükce. Cünkü ne yapacagini bilmeyen insan, okuyacagi bölüme nasil karar verir? Belki de hayatinin büyük bir bölümünde yapacagi meslegi nasil edinir? Insan neden ve nasil ne yapacagini bilemez? Hoslandigi ya da hoslanmadigi konular hakkinda nasil fikir sahibi olmaz? Kücükken illa degil belki ama, ilk genclik yillarinda da mi degil? Burada ailelerin yönlendirmesi tabi ki cok önemli. Ama nereye kadar?

    Aslinda ne güzel olurdu cocukluk hayallerimizin gercekten pesinden kosabilseydik. Hayat her zaman herseye izin vermiyor, biliyorum. Cogu zaman, cogu sey kötü gitse de inanin her zaman sizin elestirdiginiz gibi de degil.

    Yanlis anlamayin; dedigim gibi konulariniz oldukca ilgimi cekiyor. Ama sanirim yazis mizacinizdan dolayi rahatsizlik hissediyorum. Genelleme yaparken biraz daha nötr olmaya özen gösterebilirseniz inanin ki okumasi daha derinlemesine olacaktir. En azindan benim icin.
    Sevgiler,
    Derya

    YanıtlaSil
  2. Ne guzel yazmissiniz istediginiz olma yolundaki surecinizi. Cok tesekkurler paylasiminiz icin. Yazilarimin elestiri yuklu oldugu kesin. Sizi de bu yonu rahatsiz etmis anladigim kadariyla. Aslinda farkinda olmadan yapmak istedigim de bu olmus.Rahatsiz olduklarimi yazarak biraz rahatsiz etmek, silkelemek, uyarmak, uyandirmak...Sizin de bu guzel yorumlariniz bu rahatsizlik hissi sayesinde yazilmis:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz de haklisiniz. Artik burada da yazmayacaksaniz sizi rahatsiz eden konulari catir catir, nerde yazacaksiniz; degil mi :)

      Sil