Ads 468x60px

30 Eylül 2013 Pazartesi

Çocuğumu Askere Alsınlar

"Bu çocuğu askere alsınlar! Bu yaşta askere alınsa vallahi göndereceğim!" Yer Bağcılar'da minik bir börek salonu. Merak ediyorsanız su böreği hiç fena değil!
Anne börek alırken beş altı yaşlarındaki çocuk hareketli, bir içeri bir dışarı...
Çocuğu askere alınsın isteyen anneye orta yaşlı bir kadın "Öyle deme. Askere gidince çok üzülüyorsun." dedi. 
"Aman gitsin."diye cevap verdi anne. "Orada adam etsinler. Bak şimdi gitti.Hiç annem nerede kaldı diye merak bile etmiyor"
"Çocuk o annesi. Hepsi böyle" diye cevap veriyor olgunca bir kadın.
Anne "Bıktım artık" diyor.
Diğer kadın dayanamıyor "Oğlun askerde adam olsun diyorsun da...Benim yeğenim şehit oldu"
Buz gibi bir hava esiyor. Anne çocuğu kolundan çekip gidiyor.
Ben düşünüyorum. Ne oluyor da anneler çocuklarının askere gidip adam olmasını istiyor, babalarsa hapse atılmasını? (Bakınız eski yazılarımdan "Atın bunu içeriye")
Başka bir sahne Göktürk'te yaşanıyor.
Market arabasını kaptığı gibi fırlayan yine altı yaşlarında bir kız çocuğu park halindeki aracımıza çarpıyor.
Anne kızın peşinden koşarak "Yeter bıktım senden. Geberteceğim seni" diye bağırıyor.
"Babaanne!"diyor çocuk. 
"Anne kızdı! Haydi arabaya" diyor babaanne.
Çocuk öne bineceğim diye tutturuyor.
Babaanneyle beraber ön koltuğa biniyorlar.
Anne "Göstereceğim ben sana" diyor.
Bilmemkaç yüzbin euroluk lüks araçlarına binip uzaklaşıyorlar.
Ben yine merak ediyorum. Haydi Bağcılardaki annenin derdi yalnız çocuk büyütmek ve geçim derdi...Ve tabi bilmediğimiz başka şeyler...
Göktürk'teki, lüks araçlı, babaanne ,muhtemelen bakıcı ve yardımcı destekli annenin derdi ne? Eminim onun da bilmediğimiz dünya sıkıntısı vardır.
Ancak ben başka bir noktadayım.
Kişisel sıkıntılar bir yana bizim kültürel ve toplumsal dertlerimiz var.
Mutsuzuz biz. Tahammülsüzüz. Herşeyi (!!) devletten bekliyoruz!?!( Askerlik? Hapishane??)
Çocuklarımızın disiplin sorunu var.
Var çünkü fi tarihinden kalma ve çocukları travmatize eden disiplin yöntemleri kullanıyoruz. Kendimizi geliştirmeye hiç niyetimiz yok. Paramız yoksa zaten bu bir bahane, paramız varsa da zaten her şeyin en doğrusunu biz biliriz.
Hollanda'daki çocukların neden mutlu olduğuyla ilgili bir araştırma yapılmış.
"Hani hep yabancı çocuk nasıl da sakin bir de bizimkilere bak" diyoruz ya.
Ebeveynlerin mutluluk düzeyine bakıp anlayabiliriz sebebini.
Mutsuz, tahammülsüz, kolay dağılan bir ebeveynle çocuk da dağılır, kural sınır tanımaz.
Mutsuz çocuk eşittir yaramaz çocuk!
Sevgili ebeveynler,
Büyümenin gelişmenin yaşı yok. 
Yeterli anne babalık yardım istemekten çekinmemeyi, özeleştiri yapabilmeyi, en çok da oksijen maskesini önce kendine sonra çocuğuna takmayı gerektirir.
Hapse atılan veya askerde adam olması beklenen çocuklar yetiştirmeyelim.
Öyle çocuklar yetiştirelim ki suçu da silsinler dünyadan, savaşları da...Olur mu?
Ben umutluyum.


29 Eylül 2013 Pazar

Uzay bebek Uzaylı bebek !

Pazar sabahı güzel bir kahve içiyorum bir kafede; güneş vurmuş yüzüme... Hastane kafesi Madrid'te şu meydandaki Le Pain gibi gelebilir  ya da Barcelona'da La Boqeria'da kahvaltı hissini yaşayabilirsin eğer çocuğun iyiyse. 
Dün Uzay operasyondayken diken gibi batan sandelyeler bugün pek de rahat!
Onbeş aylık kuzumuz günlerdir karnını tutarak "Omu omu"diyordu. O kadar ki "Omu nerede?" Diyince karnını gösteriyordu.
Ultrasonlar, tahliller, röntgen, tomografi...
Yok! Birşey yok! Ateş var,enfeksiyon var, bağırsak invajinasyonu var...İnvajinasyon küçük bir operasyonla gideriliyor, eve dönüyoruz. Ateş ve "Omu omuuu" devam ediyor. Sonra tekrar hastane...
Doktorumuz canla başla uğraşıyor ama görüntüleme teknikleri çaresiz kalıyor "Omu" karşısında...
"Ben artık risk alamam, bu çocuğun karnını açıp bakacağım" diyor. Eşim de ben de uyumlu tipleriz, güvendik mi pek itiraz etmeyiz.
İyi ki açılmış kuzunun karnı. İçinden kırmızı başlıklı kızın anneannesi çıktı!
Yani o derece absürd birşey. Olmaması gereken yerlere sinsice yerleşmiş iltihaplar...
Patoloji raporu temiz.
Otuz yıldır ikinci kez böyle bir durumla karşılaşmış doktor.
E tabi, çocuğuna Uzay diye isim koyarsan böyle olur:)
Bir süre hastanede iyileşmeyi bekleyeceğiz.
Arkadaşlarımız gece gündüz demeden ziyaret ediyorlar.
Boşuna demiyorum "Ama arkadaşlar iyidir"diye.
Umarım başka bir sıkıntı olmaz da şu Uzaylı kedicik bir an önce sağlığına kavuşur.
Hepimizin çocuğu için bol bol sağlık diliyorum.
Beni sorarsanız. İyiyim.
Çocuğum öyle tatlı öyle sakin ki...Bazen sakinliğine, olgunluğuna bozulup şımartasım geliyor:)
"Sana kocaman bir kamyon alalım Uzay" 
"Dondurma yemeye de gideriz" 
:)
Tabi ki de bir yere bağlamadan,mesaj vermeden bitirmem yazıyı.
Çocuklarınıza tahammülsüz davranıyorsunuz çünkü yeterince psikolojik destek alamıyorsunuz.
Çevrenizden ve bir uzmandan destek alın, sakin kalın.
Bakınız destekle sapasağlamız psikolojik olarak.
Şimdi ben Uzaycık'ın yanına gidiyorum. Büyük isim koymuşuz çocuğa, "cık"eki ondan:)
Hepinize güzel mesajları için teşekkürler!
Anne Pınar

24 Eylül 2013 Salı

Çalışan Ebeveyn Olmak


Çalışan Ebeveyn Olmak

Geçtiğimiz aylarda ünlü terapist  Dr. Stan Tatkin Türkiye’ye geldi ve biz terapistlere çocukluk dönemi ve bağlanma konusunda bir eğitim verdi.


Eğitimin sonunda bir video izledik. Minik bebeği olan çalışan bir anne olarak videoyu sonuna kadar izleyemedim, kendimi dışarı attım. “Ama ben yarı zamanlı  çalışıyorum” diye kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Mesele benim anneliğimle ilgili değildi bence. Benim geçmişimden çıkıp gelen hayaletlerdi sorun. Fena tetiklenmiştim. Bir de yeni annelik, hormonlar derken... Gözyaşlarıma engel olamadım.

Videoda annesi doğum yapacağı için birkaç günlüğüne kreşe bırakılan bir çocuk vardı. Çocuğun gün içindeki psikolojik durumuna vurgu yapmaktı videonun amacı. Bağlanma figürleri etrafta olmayınca neler olur bunu gözlemleyebiliyordunuz.



Stan, Amerika’da doktorlara bu videoyu izlettiğinde birkaçının işi bıraktığını söylemişti.

Videoda korkunç bir manzara yoktu elbet. Çocuğun giderek mahsunlaştığını görmekti belki anne damarıma dokunan. Biraz da çocuk tarafıma dokunan…

Biraz önce Amerika’daki doktorların çalışma saatlerine dair bir haber okuyunca izlediğim video tekrar  aklıma düştü.

Doktorların çok uzun çalışma saatleri olduğu ve ev-iş dengesini tutturamadıklarına dair bir araştırma sonucundan bahsediliyor.

Bu durumun kişinin ruh sağlığını etkilediğini ve tükenmişlik sendromuna davetiye çıkardığı anlatılıyor.

Çalışmada uzun çalışma saatlerinden en çok kadın doktorlar, genç doktorlar ve akademik kariyere devam edenlerin etkilendiği söyleniyor.

Sadece doktorlar değil onların partnerleri de uzun çalışma saatlerinden olumsuz etkileniyor.

Stan, “Ebeveynler herseye aynı anda sahip olmak istiyor ancak bu mümkün değil. “ dedi.
Bir ebeveynin çocuğu günboyu görmemesi hatta bazı günler hiç görmemesi, bağlanma açısından sağlıklı bir durum değil. Bir de sık değişen bakıcılar ve kreş konusunu işin içine katınca… Stres yüklü, çalışmaktan bunalmış, tükenmiş ebeveynler çocuklarına ne verebilirler?
Peki ebeveynlerin kariyerlerini bir kenara koyup sadece çocuklarıyla ilgilenmeleri çözüm mü? Pek gerçekçi bir çözüm olmaz bu!
Sebepleri saymakla bitmez.

Bence çözüm, uzun çalışma saatlerine artık bir son vermekten geçiyor. Doktorluk veya başka bir meslek fark etmez.

Uzun çalışma saatleri, kötü çalışma koşulları, üstüne trafik, geçim derdi derken ne biz iyi olabiliyoruz ne de çocuklarımıza iyi şeyler verebiliyoruz.


Ebeveynlerin desteklenmesi ve ebeveynlerin birbirini desteklemesi gerekiyor.

Çocuklarımıza zaman ayırmamız ve onları nasıl yetistireceğimize dair oturup düşünmemiz gerek. Bunun için de tabi sakin ve huzurlu olmamız gerek.


Bence içinde yaşadığımız sistem ebeveynlere gore tasarlanmamış. Bu kadar zorlanmamız ondan.


Ne dersiniz?

17 Eylül 2013 Salı

Kalk kalk birşey yok!

“Düşünce çocuklar ağlayabilir. Orada hissettikleri acı hem fiziksel hem de psikolojik bir acıdır”
Aletha Solter

Çocukluğunuzu hatırlayın. Düşmek nasıl bir histi? Düştüğünüz zamanlarda çevrenizden gelen tepkileri nasıl hissettirirdi?

En rahatlatıcı  tepki nasıldı? En rahatsız edici tepki neydi? Bu tepkileri kimler verdi?

Birkaç gün önceydi. Evimin yakınlarında bisikletli bir kız çocuğunun arkasından bir baba yürüyordu. Kız yedi sekiz yaşlarında, baba belli işten gelmiş üstünde kumaş pantolon gömlek…
“Ne güzel! Işten gelir gelmez kızıyla ilgilenen bir baba! “ diye geçirdim aklımdan. Bu yeni babalar da pek bilinçli ve ilgili azizim… derken…. Çocuk düştü bisikletten.

Canı fena yandı, kalkamadı bir süre, ağladı. Buraya kadar birşey yok. Çocuk bu, düşe kalka büyür. Bana sıkıntı veren ve bu yazıyı yazmama sebep olan babanın tavrı.

Kızına birkaç adım  uzaktan bakarak “Öyle sürersen düşersin tabi. Ellerini bıraktın” dedi.
Kız “Bırakmadım direksiyon böyle oldu” diye anlatmaya çalıştı derdini. Yok… Baba ısrar ediyor ve kızıyor. “Kalk bir şey yok. Ne ağlıyorsun? Ben ağlıyor muyum?”
Kız eve doğru yürüyor ve “Çok acıyor” diyor. Baba konuyu değiştiriyor “Kardeşin nerede?”

Kız kırgın bir ses tonuyla yanıtlıyor “Evde”

“Nereden biliyorsun?” diyor baba inanmadığını belli ederek.
“Biliyorum çünkü gördüm” diyor kız  iyice kızarak.


Eşim yanımda. Üzülerek ona bakıyorum. “Öyle bakma.” Diyor. “Seninle tanışmasaydım ben de böyle olabilirdim”

“Nasıl yani? Ah çocuğum! Iyi misin? Canın yandı mı? diye sorabilmenin benimle ne ilgisi var?” diyorum.
“Çok ilgisi var. Sen bana babanın çocuk gelişimindeki yerini anlatmasan, neredeyse her problemin gelip gelip çocukluk deneyimlerine dayandığını söylemesen ben doğru davranmak için kafa patlatmazdım.Otomatik tepkiler verirdim. O tepkiler de böyle işte!”

Ne görüyorsak onu yapıyoruz. “Kalk kalk birşey yok!” demek öğrendiğimiz bir davranış. Muhtemelen kendi ebeveynlerimizden. Kendi ebeveynlerimiz bizim duygu ve deneyimlerimize doğru tepkiyi vermeyince, biz nasıl bunu öğrenelim?


Babaların farkındalık kazanması öyle önemli ki… Babaların davranışlarının çocuklarının gelişiminde ne kadar büyük rol oynadığını bilmesi ve az çabayla harikalar yaratabileceklerine inanmaları... Babaların eğitimli olması gelecek nesiller için öyle büyük bir adım ki….

13 Eylül 2013 Cuma

Babalar ve Çocuk Bakımı...Hayal mi?

Anneler bebeği karnında taşıyor ve fiziksel olarak yakın hatta yapışık olma halinin tadını çıkarıyorlar.

Bir de hormonlar devreye girdi mi anne bebek gerçek bir ikili olmaya başlıyor. Peki babalar bu ikilinin neresinde?

Söyleyeyim, kendilerini dışarıda bırakılmış ve çoğu zaman yalnız hissediyorlar. Çok meraklı olsalar da bebekleriyle ilgilenmeye, hem nasıl yapacağını bilmemek hem de her denemelerinde “Dur sen yapamazsın.” “ Bak ağlıyor susturamadın. “
“Sen bir dışarı çık bakalım burada kadınlar var!” (Bu tepkiyi alıyorlar, özellikle annelerinin jenerasyonundan) tepkilerinden sonra kafalarında “Bu iş kadın işi ben uzak durayım. Zaten ben beceremem.” Düşünceleri oluşuyor ve geri çekiliyorlar.


Baba, ilk aylardan bebekle yakın ilgilenmiyor, bebeğin sorumluluklarını paylaşmıyorsa aralarındaki bağ istedikleri kadar yakın olamıyor.

Toplumsal cinsiyet roller gereği zaten çocuk bakımı annenin işi olarak görülürken bir de babanın “Ya yapamazsam?” kaygıları devreye giriyor. Bu devirde babalar da anneler de çocukları için her şeyin en iyisini istemekle meşguller. Haklılar da… Ancak en iyisini isterken kaygıdan donup kalıyor ve hiç bir şey yapamıyorsak çocuğumuza faydadan çok zararımız dokunuyordur.

Bir baba tanıyorum. “Kaliteli zaman geçirmek, onun için unutamayacağı günler planlamak istiyorum” diyordu. Tahmin edin ne oldu? Baba bunu yalnızca birkaç kere yapabildi, o zamanlar dışında çocukla zaman geçirmedi ve aralarındaki bağ gittikçe zayıfladı. Çocuk babasıyla basit şeyler yaparak da mutlu olacaktı oysa. Ancak baba hem çocuğun eğlence beklentilerini yukarı çekti hem de bu eğlenceyi ona sunacak para, zaman ve enerjiyi bulamadı.

Çocuklarla zaman geçirmekten keyif alan babalar istiyorsak onlara bu konuda destek olmamız önemli.

Henüz anne karnındayken bebekle konuşmaları, bebek hakkında hayal kurmalarını teşvik etmekle başlayabiliriz.

Sonrasında bebeği beslemek, altını değiştirmek, gazını çıkarmak, uyutmak gibi süreçlere mutlaka babayı katabilirsiniz. Başlarda yapamayabilir, denemesine fırsat vermeli. Sonuçta biz de deneme yanılmayla öğrenmiyor muyuz birçok şeyi?

Babayla çocuk arasındaki bağ ne kadar güçlü olursa, hem anne bunu keyfini sürecektir, hem baba babalığını yaşayabilecektir.

En önemli fayda ise çocuğa! Araştırmalar baba ilgisinin annelerin kazandıramayacağı özellikleri çocuğa kazandıracağını söylüyor. Özellikle çocuğun stresle baş etme kapasitesi geliştirmesinde babaların rolü büyük.
 Babaların çocuklarıyla zaman geçirdiği ve bundan keyif aldığı bir dünya hayal mi? Bence değil.

Haydi babalar iş başına! Yapabilirsiniz!