Ads 468x60px

16 Ağustos 2012 Perşembe

Medya Şiddeti Konusunda Uyanık Olmak


MEDYA ŞİDDETİ KONUSUNDA UYANIK OLMAK

Haber seyretmiyorum demiştim ya bir yazımda ama Somalili aç çocukları gösteren haberi tesadüfen görmem belki de iyi oldu demiştim. Birşeyler yapmak açısından. Doğru bulduğumdan değil bu video klipli bol gözyaşlı haber anlayışını. Beni baya bir salladı haber. Açlıktan ölen bebekleri ve çaresiz annelerini görmek, zaten her daim zihnimin kapısını çalan “Birşeyler yapmalı” fikrini tekrar tekrar uyandırdı. Haberlerde sık sık vahşet görüntüleri söz konusu olduğu için ve bu vahşi hal haber verme cümlelerine de yansıdığı için kanıksadık aslında bu medya şiddetini. Belki de bu nedenle uzun zamandır haber izlemediğim için, uzun süredir maruz kalmadığım için bu şiddete, bu görüntüler bende kat kat etki bıraktı.Yoksa her gün haber izleyen biri eminim “Ohooo o da ne ki?” diyecektir artık bezmiş ses tonuyla.
Gazetelerse bu konuda daha cin gibiler. Şahane gazetecilik anlayışı TV haberciliğinden bir adım öteye gidiyor. Haberi okutmak için video şansı olmayan gazeteler, en çarpıcı fotoğrafı ben koymalı en slogan manşeti ben atmalıyım düşüncesiyle, şiddetin dik alasını uyguluyorlar okuyucularına.
Kadın cinayetlerine dikkat çekmek amaçlı olduğu söylenen, manşetteki kanlı ceset görüntüsünü belki de çoğumuz unuttuk. Ancak bilincimizin dışında bir yerlerde bıraktığı izler konusunda söylenecek çok şey var.
Bu sabah da bebeğim kucağımdayken okuduğum haber, zaten içeriğinden dolayı bir üzüntü ve öfke selini beraberinde getirirken, bir de haberin veriliş biçimi zihnimde olayı kare kare canlandırmama neden oldu. Ama en çok beni kahreden o yüzü kesilmiş bebek resmi oldu. Ne amaçla konulmuş o resim oraya? Bebek ölümlerine dikkat çekmek mi amaç?
Peki ben sağlık psikolojisi ve klinik psikoloji bilgilerimden yola çıkarak söylüyorum, böyle bir dikkat çekme biçimi işe yaramaz! Eğer bir konuda insanları uyarmak istiyorsanız, mesajı doğru biçimde oluşturmak gerekir. Bunun yolu insanlarda korku, öfke gibi güçlü duyguları fazla fazla uyandırmamak, insanları travmatize etmemekten geçer. Hem etik değil hem de mesaj amacına ulaşmaz. Travmatize olmuş insanların da toplumsal konularda birleşip hareket etmesi kolay değildir. Çünkü insan bu kadar güçlü bir mesajı yok sayar, verilmemiş sayar. Ya da “Ne yapalım burası da böyle bir ülke” gibi savunmalarla geçiştirir. Çünkü yoğun bir çaresizliktir o insanın hissettiği, korkudur.
Ben elimde bebeğim, bu haberi okurken çaresiz hissettim, öfke hissettim, korku hissettim, kaygı hissettim. “Ucuz atlatmışım o zaman ben “ dedim. Bir de böyle bir tarafı var işin. Böyle bir haber yaparsanız insanların “Oh benim başıma gelmedi ya” deme ihtimali yüksektir çünkü yoğun bir korkuya karşı bir çeşit savunmadır bu.
Yapmayın.
Zaten olayın kendisi korkunç, bir de siz bizi travmatize ederek ,harekete geçme becerimizden yoksun bırakmayın.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Yeterliliğin Ötesindeki Anne Babalar


Anne babalar çocukları için en iyisini ister. Çocuklarının iyiliği mutluluğu için çabalarlar. Onlara daha iyi bir gelecek sunabilmektir tek dertleri, bunun için çalışırlar. Hatta çoğu zaman okur ,araştırır
en doğrusunu bulmaya çalışırlar. Anne babalık serüveninde en can yakıcı olansa onların hastalandığını görmektir. Bir baba bana “ Babalık iyi de, çocuk keşke grip bile olmasa...Yüreğim dayanmıyor” demişti. Böyle zor bir şey çocuğunun sıkıntıda olduğunu görmek ancak çaresiz kalmak...
İşte bazı anne babalar var ki onlar daha çok çalışıp çabalamak, araştırıp soruşturmak zorundadırlar. Onlar sanki daha çok anne babalık yapmaları için görevlendirilmiştir.
Onlar anne babalığın ötesinde bir şeyi başarmaktadırlar. Çocuğunun canı yanarken dişini sıkan anne babadır onlar. Onlar için araştırıp soruşturmak demek sabahlara kadar internet başında farklı dillerde hastalık adı taramak, kapı kapı doktor gezmektir. Onlar için çocuğu için en iyiyi istemek demek, en iyi, en doğru doktora, sağlık kurumuna gidebilmek demektir. Onlar çocukları için giyeceği giysiyi , gideceği okulu seçmekten çok daha önemli tıbbi kararların altına elleri titreyerek imza atan anne babalardır. Onlar çocuklarının dünyayı görüp göremeyeceğini, yürüyüp yürüyemeyeceğini, kulaklarının duyup duyamayacağını diğer kaygılı anne babalarla birlikte doktorun elindeki bir listeden duyan anne babalardır. Depresyona girseler, birbirlerinden kopsalar, boşansalar, kendilerini işe güce vermiş gibi dursalar da onların aklı da kalbi de bebeklerinin sağlığına takılmıştır. Onlar “Neden benim çocuğum?” diye soramadan çocuğunun derdine derman olmaya çalışan hasta çocukların anne babaları. Onlar elleri yanakları öpülesi, sevilesi, en çok ilgiyi sevgiyi desteği hak eden has anne babalar...

10 Ağustos 2012 Cuma

Benim Çocuğum Seninkini Döver

Eskiden " Benim babam seninkini döver!" vardı çocukların ağzında.Hatırlarsanız "Bu bir hayranlık belirtisidir efendim" diyerek normalize edilirdi bu uzmanlar ! tarafından. Ay babaya hayran ne güzel...Babanın gücü dayak atabilme becerisi üzerinden sınanırken,dayak atan babayla gurur duyma hali bir hayranlik belirtisi olarak kabul görüyor.Ne oldu sahiden bu babam dövercilere?Artık pek kalmadı öyle diyen çocuklar etrafta sanki.
Bence şöyle oldu.O benim babam döver vurur kırar nesli baba dayağıyla büyüyen nesildi.Sonra onlar baba oldular.Baktılar bu dünya artık çocuk odaklı bir dünya.Çocuk ne derse o...Çocuk dünyanın hakimi olmalıdır.Cocuk ne isterse yapılmalıdır. E tabii bu arada özel okullara gönderilmeli, alışveriş merkezlerine götürülmeli, her istediği de alınmalıdır.hatta alınmalı alınmalı alınmalıdır.. Alınmak gücenmek yok ama!Sizin olmadı diye onun da mı olmasın bir oda dolu oyuncağı?Siz ezildiniz o ezilmesin efendim.Ezilmesin ama ezsin.Babasi kul köle olduğu cocuğuna kimsenin zarar vermesini ister mı?Kendi yediği dayakları oğlunun baskasından yemesini ister mi?Evde antrenmanlar baslar bu düşünceyle.Vur oğlum!Hadi cocuğum!Sana tükürürse sen de sacını cek tekme at!Ezdirme sakin kendini! Hahahah bizim oğlan var ya, okulda arkadasinı bir haslamis!
Ah Babasi ah...Baban seni dövdü ve çok büyük zarar verdi sana.Sen sakin çocuğunu dovme bu doğru birsey bravo ama çocuğunu da baban gibi dayakci yetistirirsen yarin da soyle diyeceksin: Benim cocuğum seninkini döver hatta beni de döver! O zaman vay haline!

9 Ağustos 2012 Perşembe

Ünsüz Çocuk Yetiştirebilmek



DAHA FAZLA ÜNLÜYE İHTİYAÇ YOK
Hiç biriyle uzun uzun sohbet ettiğiniz ancak onun kel, şişman ya da kepçe kulaklı olduğunu fark etmediğiniz olur mu? Hani bazen birisi “Şu kısa boylu kadın var ya” diyince “Bilmem dikkat etmedim kısa mıydı?” dersiniz de “Nasıl fark etmezsin?” diye yüzünüze bakakalır karşıdaki. Siz aksanlı kişinin konuşmasının içeriğinden ya da  koca burnunun üstündeki bir çift pırıl pırıl gözden öyle etkilenmişsinizdir ki... Size uzanıp sarılan uzun kollarındaki sıcaklıktan içtenlikten ....Aklınız tartıştğınız dünya meselelerinde kalmıştır ya da..İşte bizim şahane zihnimiz böyle bakınca bir insanın göze çirkin görünecek özelliklerini göstermez bize. Hatta olduğundan daha hoş gösterir karşıdakini.,biçimsiz burnu “karakteristik” görünür gözlere, o ağır aksanı sevimli tınılar bırakır kulaklarda.
Bunun sebebi karşıdakinin zeka, iyi niye,t samimiyet gibi özelliklerine odaklanmamızdandır ki günümüzün imaj odaklı dünyasında bu artık zor bulunur birşeydir. Görüntün neyse sanki sen de osun çünkü artık görmek demek inanmak demek!
Maalesef bu görüntü takıntısının en zordaki kurbanları çocuklar ve gençler...
Birbirlerinin görüntüleriyle nasıl da acımasızca alay ediyorlar! Amerikan Plastik Cerrahlar Birliği 2010 yılında 13-19 yaş arası 219.000 gence plastik cerrahi işlemi uygulandığını söylüyor. Gençler hayranları oldukları popüler kültür ikonları gibi güzel olmak bir yana bir de akranlarının zorbalıklarından kaçmak için bu yolu seçer olmuşlar.
Aslında hepimize yapılıyor bu zorbalık. Dergi kapaklarına, gazetelerin arka sayfalarına, internet siteleri, televizyon programlarına bir bakın.Ünlülerin ne iş yaptıkları nasıl insanlar oldukları değil de selülitleriyle kafayı bozmuş medya bize, çocuklara, gençlere nasıl mesajlar veriyor sizce? "Hepiniz bir avuç yağlı, işe yaramaz , kesinlikle çekici olmayan yaratıklarsınız! Alın şu kremden sürün şu operasyonu yaptırın da bari biraz insana benzeyin!"
Ne olduğun ne yaptığın ne başardığın içinin ne kadar sevgi ne kadar insanlıkla dolu olduğu önemli değil. Önemli olan arkanı döndüğündeki portakal kabuğu “görüntüsü”.
Ne kadar bilgili ,okuyan ,soran, araştıran biri olman önemli değil. Hatta öyle biri olmak ayıp. Gençsen “inek “ damgası yersin, yetişkinsen “fazla entel dantel” bulunursun. Çünkü aptallık para eder oldu. Hani kadınlara yakıştırılan parmağı ağzında şaşkın bir bakış bir duruş var ya... Hayırlı olsun. Erkekler ve çocuklar için de aynı şey makbul artık. Ne kadar saçmalarsan ekranda, kendini ne kadar utanılacak duruma düşürürsen o kadar “ünlü” sün.
Ancak bu dünyanın daha fazla sese ,gürültü patırtıya, allı pullu görüntülere böyle “ünlü”lere ihtiyacı yok. Bu dünyanın sessiz, ünsüz, yalın ancak özgüvenli, zeki, samimi ve sevgi dolu gençlere, çocuklara ihtiyacı var. Daha iyi bir gelecek için.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Cool Baba

Sakız sever misiniz? Ne ilginç hem çok gizli fanatiği vardır hem de "Ayy nefret ederim" diyenleri çoktur sakızın. Çocuklar şekerlisine bayılır! Anadolu'da ayıptır, saygısızlıktır karşıdakine. Kadın çiğnerse hafif kadın, erkek çiğnerse haşa yumuşak cinsten sayılır! Hele ki şakırdatmak şapırdatmak pek fenadır, kiminin sinirini hoplatır.
Ciklettir aslında diğer adı. Ama ciklet benim zihnimde farklı yerde. Kocaman, bol balonlu, şekersiz Türk sakızına benzemez.Ciklet daha şekerli, küçük ve ağızda yuvarlanarak çiğnenen, yine ağızdayken sözcükleri yuvarlaya yuvarlaya konuşmayı sağlayan bir eğlencelik...
Sanki sakızın Amerikan versiyonu.
Tıpkı bol balonlu bol şakırtılı sakızın Türk tipi muhabbeti hatırlatması gibi ciklet de Amerikan tarzını hatırlatır bana. Amerikan uyruklu ciklet bir kültür seliyle sınırlarımızdan sızıp ağızlarımıza aktı sanki. Amerikan filmlerinde NYPD ve CIA üyelerinin pilot gözlüğünün altından sırıttı bize, "Hey dostum" derken ağızda belirdi . Filmlerin starring kısmında olmalı bence. Ne bileyim Bruce Willis, Danzel Washington ve Ciklet diye gitmeli filmin sonu...Zira onlar kadar etkili bir oyuncudur bir neslin "eğitim"inde.
Modern Türk babası da bu "eğitim"den geçtiği için nasibini almıştır ciklet stilinden.
"Ciklet 101"... Ciklet çiğnerken şapırtılı Türklükten çıkıp "Hhaha" "Wow cool man"li Amerikanlığa giriş dersi.
Cip, göbek , marka ayakkabı bir de ciklete eşlik eden yukarıdan bakış, çok uzaklara kaçırılan gözler, asık surat...
İnsan bir kafeye girerken ne kadar asık suratlı olabilir? Benzin alırken? Üç kuruşa mal edilen yemeğe sırf adı olan bir restoranda yediği için dünya hesap ödediği için mi bu mutsuzluk?
Ama bunca mutsuzluğun, ezikliğin, özgüvensizliğin bir çözümü var! Ciklet...
Ağzında bir ciklet, yukarıdan bak, dalga geç.. Sahte kahkahalarınla azarladın mı bir de benzinciyi, garsonu, karını, çocuğunu, kankanı...Al sana Amerikın stayla...
Not cool man, not cool...