Bugün metroda otizmli bir minik öfke krizine girdi. Metro cok kalabalik Ve sicakti.Binerken de kapi neredeyse kapanacakti ve minik sikismaktan son anda kurtuldu.Otizm bir spektrum bozuklugu.Yani spektrumun bir ucundakiler konusur ve soyut düsünce becerilerinin gelisememesi gibi görece hafif semptomlar taşirken diger ucundakiler bu metrodaki minik gibi konusamaz kendilerini ifade edemez kalabalik sicak gürültüye karsi son derece duyarlidirlar.
Peki bizim duyarsizligimiz? Metrodaki insanlar dönüp dönüp anne cocuga kimi zaman merakli kimi zaman kinayan gözlerle baktilar.Bu yetmezmis gibi birisi "Sizin cocugunuzu cekmek zorunda miyiz?" diye bagirdi.Annesi cocugunun otistik oldugunu anlatmaya calisirken beriki "Hasta cocuk hasta" dedi.Yanlarina giderek "Hasta degil benim cocugum gerizekali degil" diye bagiran anneyi sakinlestirmeye calistim.Ancak yanimdaki hanim "Hamilesiniz cocuk size vurur falan uzak durun"demez mi? "Ben onlarla calisiyorum hicbirsey yapmaz"gibi sacma sapan seyler cikti agzimdan. Anne de cocuk da duydu bunlari tabi. Ben iyi birsey yapayim istemistim oysa. Minikle biraz "Cok sicak degil mi?" diye konusmaya calistim.Annesi montunun fermuarini acti ve su verdi minige. Susar gibi oldu.Yanimdaki Hanim tekrar "Konusulmasindan hoslanmiyormus Annesi diyor" dedi.Nerden ciktin kadin! Ne yapacagimi bilemez halde anne ogulun mucadelesine sessiz destekte bulunmaya calistim.Önlerinde dimdik durdum cocuk benle gözgöze gelince gülümsedim. Sonra indim ama aklim orda kaldi.Yüregim sıkışık...
Bu 15 dakikalik deneyim bilincsizligimizi,tahammulsuzlugumuzu,cehaletimizi yüzüme vurdu tekrar tekrar .Be Adam o kadina ve cocuga mi yetiyor gücün? Be kadin sana mı kaldi benim hamileligim?Hamileyken hemcinsini koru, otistik cocugu olani yerle bir et! Sevgili ikiyüzlü yurttaslar...O kadar akraba evliliginin oldugu ülkede, bir o kadar yetersiz beslenen bebegin oldugu ülkede, ailede veya mahallede hic mi engelli cocuk yok? Otizmin tabi ki de bunlarla ilgisi yok. Ama farkli davranislara aliskin oldugunuz halde neden küçümseyerek bakiyorsunuz ey insanlar?
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Şubat 2012 Çarşamba
6 Eylül 2011 Salı
Çocuklarda Oyuncak Seçimi
DIKŞIYN! ÖLDÜN SEN!
1932 yılında ünlü mucit Einstein, yine ünlü psikanalist S.Freud'a bir mektup yazarak: “Neden savaş? Buna bir alternatif bulunamaz mı?” diye sormuş. Freud ona uzun uzun nedenlerini yazmış. Tam da bundan bahsederken o tanıdık “Agresyon zaten insanın içinde vardır”ı anlatmış. Sonra da agresyonu engellemenin yollarını anlatmış. Bir, savaşı engellemek için insanların “Eros” u devreye sokması, birbirini sevmesinden bahsetmiş, iki, insanların kimlik geliştirmesi, bu kimlik sayesinde bağ kurması ve birlik sağlaması (community) gerektiğine değinmiş.
Bitirirken de şöyle demiş: “Medeniyetin gelişmesini sağlayan herşey, savaş karşıtıdır.”
Ben savaş karşıtıyım. Benim değerlerim, şiddet ve savaş içerikli ne varsa, onlardan uzak durmamı sağlıyor.
“Dışarıda nasıl olsa agresyon var, hazırlayalım çocukları” da bir mantık yürütme biçimi. Forumlarda Amerikan anne babalarının “Nasıl olsa her evde silah var, bari kullanmayı öğrensin” demelerine rastgeliyorum. Sadece oyuncak değil, gerçek silahla da tanıştırıyorlar çocuklarını.
Nasıl olduğunu bilirsiniz. Önce güvenlik hissinizi elinizden alırlar, sonra size silah satarlar sonra da bunu norm olarak gösterirler.
Belki belli koşullarda, belli durumlarda savaş oyuncakları ve silahlar kullanılabilir. Bazen oyun terapisinde de kullanılıyor. Ancak gerçek silaha benzememesine özen gösteriliyor. Su tabancaları da olabiliyor.
Bazı uzmanlar “Nasıl olsa silah vermezseniz, elini tabanca yapacaktır” diyorlar. Bazıları ise “Elini tabanca yapsın ama mutlaka silahların ne işe yaradığı çocuğa anlatılmalı. Hem de niye eline insan öldürmeye yarayan bir alet verelim ki?” diyor. Bazıları vahşi hayvanlarla oynarken, arabaları birbirine çarpıştırırken de oyun içinde agresyonu deneyimler zaten diyor. Bazıları “Yapılan araştırmalarda şiddeti ölçmek için kullandığınız ölçek bence doğru değil, ben ona şiddet demem diyor.” Ben uzmanlara saygı duyuyorum. Yıllarca okuyoruz değil mi?
(Tabi ben bunları, evde sözlü veya fiziksel tacize, şiddete maruz kalan veya şahit olan çocukların, ruh sağlığı problemleri yaşayan anne babalarına hitaben yazmıyorum. Evdeki durum buysa, mesele oyuncak veya televizyon programı seçiminden çok daha büyük demektir. Öyle bir durum varsa, hemen bir uzmana).
Televizyonda da sürekli şiddet, vahşet, savaş... Bilgisayar oyunları da cabası...Bu konularda yapılan bir çok araştırma var. Klinik deneyimlerimden, çocukların şiddet içerikli oyunlar yerine, aileyle birlikte oyun oynama zamanı koyduklarında ne kadar sakinleştiklerini biliyorum. Çocuklar yaşlarına göre televizyonda gördüklerini anlama ve uygulama biçimleri geliştirirler. Hele ki okul öncesi çocuklar, taklit ederek öğrenmeye bayılır.
Silah endüstrisi üzerinden para kaldıranlar, çocukların bayıldığı bakuganlar, pokemonlar üzerinden de kazanmıyor mu acaba? Elinde bir silah, yanında “Barbie” gibi bir kız. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama Amerikan gençliğinin idolünün artık “50 Cent” olduğu yazıyordu. Nasıl da uyuyor bu idealler, eli silahlı, yanında Barbie kadınlı tanıma! Geçenlerde tanıdığım bir minik yemek yemeyi bıraktı. Hanna Montana dikkat ediyormuş efendim kilosuna, o da bikini giyecekmiş, göbeği çıkmamalıymış.
Peki barışı öğretsek çocuklara? Çok mu zor? Vücudumuzla barışsak mesela önce? Sorun çözme becerileri konusunda minicikken başlasak eğitime? İnsanları sevmeyi, onlara zarar vermemeyi yaşayarak öğrense... Kendini, doğayı, hayvanları tanısa, sevse... Freud'un önerdiği sevgi ve aidiyet hisleriyle agresyonunun üstesinden gelsek?
Zaten yeterince travmatize oluyor çocuklar. Onları korusak?
Daha güzel olmaz mı?
Barışla kalalım
Pınar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)