Ads 468x60px

12 Ocak 2013 Cumartesi

Bana Şarkı Söyle

And did you sing as I came into the world?
 As you opened the door for me to come into the light? 
Sing at my birth and for all babies as they start their journey on this earth. 

Ben dünyaya gelirken şarkı söyledin mi?
Işığa gelirken benim için kapıyı araladığında,
Ben doğarken şarkı söyle,
Ve dünya üzerinde yolculuklarına başlayan bütün bebekler için.

Bu bir antik Kuzey Avrupa ninnisi.

10 Ocak 2013 Perşembe

Kürtaj ve otobüsteki halk


Ayşe Arman'ın bu aralar yazdığı acı dolu hikayeleri "içimde" hissettiğimden olacak bu aralar rüyalarım sıkıntılı. Önceki gece rüyamda Ayşe Armanla birini tanıştırdım, cok mutlu oldu. Adam değişmeye karar veren biriymiş. Ben de seviniyordum rüyamda, "Oh bir umut var, erkekler değişecek!" diye. Güzel uyandım.
Dün gece gördüğüm rüya ise allak bullak etti beni.
Kucağimda Uzayla otobüste oturuyorum. Arkamda renkli kıyafetiyle türbanlı bir genç kız, yanında da ablası var.Bana doğru eğilerek kara gözlerini kocaman acıyor ve bebekle ilgili bir seyler söylüyor. Dehsetle yüzüne bakıyorum. O zaman fark ediyorum hamile karnını. 
Ablasına bakıyorum, "Bu kız iyi değil"diyorum. Ablası "Birşeyi yok.Bilerek yapıyor o bunu" diyor.
Kız birşeyler daha söylüyor. Ben bu kez dönüp ablaya öfkeyle "Ben psikologum anlarım.Bu kız cok kötü durumda, acil tedavi olması gerek"diyorum. Kıza da bir yandan "Tamam anlıyorum geçecek merak etme "diyorum.
Ablası "E ne yapalım tecavüz ettiler, kürtaj yapmadılar, 17 yasında kız, psikolojisi bozuldu tabi"diyor. 
Bunun üzerine otobüste ayağa kalkıyor ve bağırmaya başlıyorum "Erkeklerin böyle bir şey yapmaya hakkı yok. Tecavüz yanlış bir şeydir. Kürtaj yapmıyorum da ne demek!"
Bana yüzlerinde anlamsız bir ifadeyle bakan otobüs halkına bir süre bakıyorum.Umutsuz bezgin yorgun.
Sinirleniyorum "Yahu kendinize gelin" diye bağırıyorum.
Bir öfkeli adam "Kadınlar da böyle giyinmesin " diyor ve yumruğunu sallayarak üstüme geliyor.
Rüya bitiyor.
Benim kabusum bitti ama bu ülkede kadınların çilesi bitmeyecek.Otobüste şort giydiği için dövülen milli voleybolcu kızımızı hatırlayan var mı?
Hindistan'da tecavüz edilerek öldürülen kız?
Yaşlı bir adamla evlendirilen dayaktan kaçan, baba evinde amca cocuklarının tecavüzüne uğrayan ve namus temizlemek için öldürülen kızı hatırlayan?
Hafife almayın, otobüs önemli bir sosyolojik tahlil mekanıdir.Fakirlestirilen hirpalanan asagilanan işkence edilen cahil bırakılan susturulan halkın mekanı.
Olan biteni düşünüyorum da bunları yapan hep erkekler! Böyle böyle evin icinde söylenirken,annem bana dedi ki "Pınar, sen namus cinayetlerini erkekler işliyor diye tüm sorumluluk onların mı sanıyorsun?Bazen ailedeki kadınların nasıl erkekleri fisekledigini gözümle gördüm.Kız kaçtıysa sen de öldürmüyorsan erkek değilsin diye bagiran kadinlar var. Bunlar hep cehaletten.Kiz cocuklarının okuması, düzgün adamlar yetiştirmesi cok önemli "Hatta annem ekliyor "Bu da kadının kadına yaptığı...Sevdiğiyle o berbat ortamdan kaçabilen kızı kıskanmak! Kendi içindeki kaçma ihtimalinden ölesiye korkmak!"
Öyle büyük acılar öyle korkunç kadın hikayeleri var ki...Hepsi buz gibi hepsi gerçek! Gündüz olan  biteni sineye çekip güzel yasamaya çalışırken, gece patlak veriyor bastırılan acılar korkular kaygılar...Bastirmamali o zaman.Yaralı bir halkız biz,değilmiş gibi yapmamalı.
Korkmamalı.
Bağırmalı ağlamalı ve en çok da birşey yapmalı!
O zaman bizim kabSumuz da digerlerininki de biter belki.
Yeterli anne babalık acılara sahip çıkabilmektir.
Yeterli anne babalık...Siz gerisini biliyorsunuz zaten.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Otizm spektrum bozukluğu semptomlarıyla yeterli anne babalığın ne ilgisi var?

Yeterli anne babalık diyorum ve "yeterli" olabilmek için nelere ihtiyaç var anlatıyorum.
"Başkasının çocuğu benim de çocuğum " diyebilmek, yeterli anne babalık felsefesinin bir parçası. Duyarlı bir insan ve bilinçli olmak da öyle...
O zaman okumak anlamak gerek, başımıza gelmiş, gelmemiş ya da henüz gelmemişler hakkında bilgi sahibi olmak gerek.
Çok konuşulan ama derinliğine az inilen "otizm" i seçtim konu olarak. Nedir belirtileri? Çevrenizde böyle insanlar var mı? Birlikte bir bakalım.
Otizm denince ilk bilinmesi gereken bunun bir spektrum bozukluğu olduğudur. Yani bir yelpaze düşünün, yelpazenin bir ucunda konuşamayan, göz teması kurmayan, kolay huzursuz olan, tekrarlayan anlamsız davranışları olan bir kişi varken,diğer ucunda konuşabilen, okula devam eden, belli konularda üstün beceri gosterebilen biri var. Öyle bir durum ki, yaş ilerdikçe geçmiyor, nedeni pek de bilinmiyor, hangi beceri geri kalacak hangisinde ilerleme gösterecek tahmin edilemiyor.
Öyle bir durum ki uzmana "Bu çocuk konuşabilecek mi? Okula gidebilecek mi?" disorularına "Her çocuk kendine özgü bir gelişim grafiğine sahip. İnanın bunu bilmemiz çok zor. Ancak sizin desteginiz çok önemli" diye yanıt alıyorsunuz. Zorlukla öğrendiği bir beceriyi bazen unutuveriyor.
Anne baba için bilinmezlerle dolu bir yolda gitmek gibi. Çocuk için ne kadar zor zaten tartışılmaz.
Neden mı?
Çünkü Otizm spekturumundaysanız başkalarının düşüncelerini, bazen yüz ifadelerini anlamak sizin için çok zordur. Şimdi karşımızdaki insanın ne hissederse hissetsin ne düşünürse düşünsün ifadesiz bir yüz ve düz bir ses tonuyla konuştuğunu duşunun.Cevrenizdeki herkes böyle! Anlam yok! Aklından ne geçiyor, ona göre nasıl davransan diye hiçbir fikriniz yok! Ne kadar yakın mesafede durulması gerek, sosyal ipuçlarını izleyerek ogrenenediginiz için bilemiyorsunuz. Espri yapılıyor ama soyut kavramlarla aranız iyi değil ve espriyi anlayamıyor ya da alınıyorsunuz. Mesela "Bu işlemi kafadan yap" deyince "Karnımdan yapayım" diye cevap veriyorsunuz!İnsanlar da garipsiyor. Sizle pek de arkadas olmaya yanaşmıyorlar.
Sıkışmış hissetmez misiniz? Çaresiz? Yorgun? Hayalkırıklığına uğramış? Kızgın?
Otizm spektrumundaki kişiler böyle hissediyor ve her an ne olduğunu anlamadıkları durumlar icinde buluyorlar kendilerini.
Bazıları büyük büyük sözler edebiliyor ancak çoğu zaman anlamını tam özümsemeden taklit düzeyinde konuşabiliyorlar.  Söylediklerinizi algılamayabiliyor, duygularını tanıyip ifade edemiyorlar. Bu nedenle yoğun bir kaygı hissediyorlar. Kaygıyla baş edecek kaynaklara sahip değiller ve kendi kendilerini zor kontrol ediyor patlamalar yaşıyorlar. Degisime ayak uydurmak onlar için çok zor.
Böyle yasamak sizce kolay mı?
Yeterli anne babalık empati yapmayı öğrenmekte gizlidir.


19 Ekim 2012 Cuma

Aa Siz de Bir Acayipsiniz!

"Aa siz de bir acayipsiniz! " diyip bir hışımla valizimi banta bıraktım. Arkamdan ses gelmedi. "İstanbul uçağı" dedim kimlikleri uzatırken.
Sinirliydim.Neredeyse 4 aylık oğlum ilk kez annesinin öfkesini çaresizligini gördü.
Ona öfkeli değildim elbet.
Benim öfkem "Evde ne yaparlarsa yapsınlar ama burada insanların ortasında yapmasınlar" diyen hemcinsimeydi. O hemcinsim tahmin edildiği gibi cinsel içerikli davranışa vermemişti bu tepkiyi. "Ay Ay kadını itip kakıyorlar güvenlik yok mu polis yok mu?" diye bağırmam üzerine arkamda bekleyen hemcinsimin verdigi
tepki buydu.
Bir polis ağır ağır kalabalık ailenin yania gitti. Aynı kadını tartaklayan iki adamı kibar kibar bir seylere ikna etmeye çalışıyordu. Koşarak en yakın polise gidip "Bu adamlar kadını tartakladi, herhalde arkadasınız onu görmedi" dedim.
"Orada emniyet amiri var, gerekeni yapıyordur" dedi. "Gidip ona tartaklama olduğunu söyler misiniz? Kadın cinayetleri nasil oluyor biliyorsunuz " dedim. "Biliyorum ama ben birşey yapamam" dedi. Yanlarına gidip birşey söylesem hicbir sekilde korunmayacagimi, kucagimdaki bebeğin bile şiddet göreceğini ve bunın karşılıksız kalacağını biliyordum.
Boynum bükük uçağa gittim.
Simdi ben İzmir Havalimanı güvenliğine mı kızayım, şiddeti meşru gören hemcinsime mi, birşey yapamadığım icin kendime mi?
Herkese her seye kızgın olasim geliyor ya...Neyse...
İmza:kadın anne psikolog vatandaş Pınar

26 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni Annenin Oğul Aşkı

Çok yoğun bir hafta geçiriyorum.Gayet de güzel, keyifli gidiyor.
Ama bazen, şu andaki gibi, biraz dinleneyim dediğimde, bir acayip oluyorum. İçim kocaman duygularla dolup taşıyor.
Tanımlamaya çalışıyorum bu duyguları, meslek hastaligi..Bir bakıyorum özlem, birazsevinç,bazen şaşkınlık, hüzün ve sonunda "aşk" çıkıyor.
Oğlum üç aylık bir melek. Babaannesi ve babası "Anne" dediğini iddia ettiler.Ben de bazen duyuyorum ama...Yok yok...
Olmaz öyle şey. Ya da olur mu acaba?
Bu mukemmel bebek, şimdi yanımda huzurla nefes alıp veren, annesini bilir değil mi? Niye seslenmesin o zaman ?
Sanki o kitapları ben okumadım, sanki o yazıları ben yazmadım. Sanki bütün gelişim teorilerini bir kenara koymalı şu an...
Kendi bebeğim olunca nasıl da farklı.
Nasıl bir aşk bu? Nasıl karmaşık duygular içimde. Oğlumu öyle seviyorum ki... Uyandirip sarılıp öpesim var, kıyamıyorum.
Ben nerde öğrendim birini bu kadar sevmeyi, onu korumayı, onu aklında tutmayı, kalbinin içinde her an her yere taşımayı?
Ben nerde öğrendim küçücük masum bir varlığa annelik yapmayı?
Oğlumu çok seviyorum.
Her an her yerde aklımda, içimde taşıyorum onu.
Gözlerine bakıyorum bol bol, uzun uzun guluyor, konuşuyor benle.
Hayali canlısından, canlısı hayalinden güzel.
Oğlumla büyüyorum.
Ne cok şey varmış kendime dair, kutu kutu saklanmış, keşfedilmemiş...
Oğlumla öğreniyorum.
Yogun duyguları tolere edebilmekten, yeni deneyimlere beklentisiz kucak acabilmekten gecermiş anneliğin yolu.
Oğlumla dolup taşıyorum. Gözyaşlarımı bırakıyorum.

20 Eylül 2012 Perşembe

İMDAT!

Deniz kenarındayız. Ege'nin sahil kasabalarından birinde, otizmli çocuklarla birlikte hayatımın en geliştirici deneyimlerini yaşadığım bir haftanın ilk günleri...
Bir ufaklık yanımızda sıkıntılı halde birşeyler anlatmaya çalışıyor, anlayamiyoruz. Ne zor birşey otizm. Anlatamamak, yardım isteyememek ne zor!
Sonra birden yere oturuyor ve kuma parmaklariyla birşeyler yazmaya başlıyor. Yazdığı şey : İMDAT!
Bir süre sonra tuvaletini yapamadığı icin sıkıntısı olduğunu düşünüp doktorumuzla temasa geçtik. Sorun çözüldü,ufaklik rahatladı.
Yıllar sonra danışanlarım olduğu zaman ve çevremdeki insanları gözlemlerden bu deneyimimi tekrar hatırladım.
Neden mi?
Bir uzmandan yardım almanın gereksiz ve hatta ayıp olduğu bir toplumda yasıyoruz. Hatta özellikle işyerinde birbirimizden yardım istemekten özellikle kaçınıyoruz. Bazen ailemizden bile yardım istemek zorumuza gidiyor kaldı ki yakın arkadaslar...
Bazen "O benim yardıma ihtiyacım olduğunu biliyor, ben niye isteyeyim!" diye düşünüyoruz.
Oysa ne tür bir yardıma ihtiyacımız olduğunu karşıdaki anlamayabilir ya da yardıma ihtiyacımız olduğunu bile fark etmeyebilir.
Cok zorlandığınız bir anda arkadasınızı arayıp "Gelsen iyi olur da gelemezsen önemli değil tamam ben halletim zaten" derken bulmaz mısınız kendinizi?
Sonra da "Yardım istedim , kimse etmedi " deriz.
Bakın o otizmli minik bana cok önemli birşey öğretti.
Yardım istemenin farklı yolları var.
Yanındakiler anlamıyorsa derdini, bir yolunu bulup anlatacaksın.
Yardım istemek ayıp değil.
Ruh saglıgı uzmanından yardım istemediği icin çevresindekilerin hayatını zehir edenlerle dolu etrafımız.
Kendi travmalarını cocuklarına aynen aktaran anne babalarla dolu doluyuz.
Yardım istemek güçsüzlük değil, tam aksi reddedilme kaygısıyla basacikabilmek demektir.
Yardım istemek güzeldir.
Bazen İMDAT yazın bir kağıda karşıdakine gösterin!Ya da kendi yaratıcı yardım isteme biçiminiz olsun.
Gücümüz sınırlı unutmayalım. Hele ki anne babaysak, cocuklar icin dizayn edilmemiş bir toplumda yaşadığımız icin bol bol destek almaktan çekinmeyelim.

18 Eylül 2012 Salı

Biraz Depresif Biraz Manipülatif Bir Yazı

I'm a creep
I'm a weirdo
What the hell am I doing here?
I don't belong here

Yukarıdaki sözler Radiohead'ın Creep şarkısının nakaratı...

"Ben buraya ait değilim" diyor. Bazen böyle hissettiğiniz oluyor mu? Kendi ülkenizde bir yabancı gibi. Bazen kendi ailenizde, evinizde... Ama en çok yaşadığınız şehirde bir yabancı... Sizin için de kalabalık caddelerde yürürken tanıdık gelen insan profili, son zamanlarda asık suratlı, aceleci, huzursuz bir insan yığınına dönüştü mü?

"Duyarlı, sevecen, sağduyulu, insan seven" bir kişi olarak kendinizi tanımlarken, artık "Göremiyorum, duyamıyorum,hissedemiyorum, bilemiyorum"mu diyorsunuz?
"Göremiyorum çünkü gelecek karanlık"
"Duyamıyorum çünkü patlamalardan, çığlıklardan kulaklarım sağır oldu"
"Hissedemiyorum çünkü insanoğlu bu kadar yoğun acıları yok sayar"
"Bilemiyorum çünkü bildiklerim sanki geçerli değil, hiçbir işe yaramıyor"

Bazen başka bir dünyada başka bir hayat sürmek istersiniz. "Ben buraya ait değilim " derken bulursunuz kendinizi. "Burada ne işim var?"  Dışarıda, başka ülkelerde, başka hayatlar var!
"Bunca saçmalığın arasında, iyi birşeyler yapmaya çalışırken, beni fark eden var mı gerçekten?
"Çarkın içine girmemek için direnmek,  Don Kişotluk mu? "

Çok kaliteli işler yapabilir, çok bilgili, zeki, dürüst bir insan olabilirsiniz.
Ancak bu pratikte işe yaramayabilir.
Çünkü insan psikolojisi  "hain" dir. Yani yanılsamalara çok açıktır, kolay manipüle edilebilir.
Manipülasyonsa hem zeki, hem de cahil cesareti barındıran, genelde antisosyal özellik gösteren kişilerin işidir.
Yani içinde dürüstlük, insan sevgisi, empati olmayan bir yapının... Toplulukları manipüle etmekse en kolayıdır.
Birkaç dakika içinde yüzlerce insanı kandırmak üç beş kişinin elindedir. Düşünmeden hareket edebilir topluluklar.
 Düşünmek, mantık yürütmek zor iştir hatta insanoğlu için zaman kaybıdır. Kısa bilişsel yollar tercih eder, kalıplara taparız. Çünkü güvende hissettirirler ve işimizi kolaylaştırırlar.
Oysa kalıplar ve kısa yollar, düşünmeden hareket etmemize neden olur ki bu tehlikelidir. Bence günümüzün de en büyük derdidir. Okumamak, araştırmamak, düşünmemek ve gelişmemek...
Çocuklarımıza düşünmeyi öğretelim.
Bizi örnek alarak eleştirmeyi, şüphe etmeyi öğrensinler.
Onlara en çok insanları sevmeyi, onlara güvenmeyi öğretelim.
 Kalabalık caddedeki asık suratlılardan olmasınlar.
Trend delisi, boş muhabbet ustası değil, gerçek şeyler konuşan, duygularını ifade edebilen, korkusuz insanlar olsunlar.
Öyle olsunlar ki, onlardan çok fazla olsun ki, ülkelerine, şehirlerine hatta kendilerine yabancılaşmasınlar.
Acılara son veren bir kuşak yetiştirelim ve onlar buraya ait olsunlar.