Gizli gücünü göster!
Ebeveynlik zor iş! Özellikle İstanbul'da, trafik,kalabalık, gürültü kirliliği, yoğun çalışma temposu, yüksek beklentiler arasında ebeveynlik yapmak için gizli güçlere sahip olmak gerekiyor!
Biliyorum, siz ebeveynler gizli güçlerinizi kullanarak zor durumlarla baş etmeye çalışıyorsunuz.
Gelin bu güçlerimizi paylaşalım ve yeni güçler geliştirelim!
16 Kasım Cumartesi, Göktürk'te, saat 11-13 arası yapacağımız çalışmada ebeveyn olarak güçlü yönlerimizi konuşacağız. Nerelerde destek alsak iyi olur bir düşüneceğiz.
Biraz şarj biraz deşarj olacak, bizi daha güçlü hissettirecek oyunlar, taktikler üzerinde duracağız.
Haydi bize katılın!
Ayrıntılı bilgi ve kayıt için
uzmpskpinarmermer@gmail.com
Not:Katılım sınırlıdır.
Görüşmek üzere!
Klinik Psikolog Pınar Mermer
Oyun terapisti
26 Ekim 2013 Cumartesi
8 Ekim 2013 Salı
Aaa unuttum!
Birileri için "iyilik" yapar mısınız? Yoksa "Yok kardeşim her koyun kendi bacağından asılır" mı diyenlerdensiniz?
Ya da çok sık duyarım "Ben bir yere gelirken kimse destek olmadı, ben niye olayım?"
Peki...
Bazen birinin parmağını şıklatarak yani hiç sıkıntıya girmeden halledebileceği şeyler vardır. Ancak bunların sizin hayatınızda o kadar önemli bir yeri vardır ki...
Hiç başınıza geldi mi merak ediyorum.
Sizin tam ihtiyacınız olan bir bağlantısı vardır bir arkadaşınızın. O bağlantı sizi işinizde uçuracaktır. Siz işinizi çok iyi yapıyorsunuz ancak tam da o kişinin bunu fark etmesine ihtiyacınız vardır.
Arkadaşınız bu kişiyle o kadar yakın ki...Rica edersiniz hatta "Çok önemli" dersiniz ama yok...Sizi biraraya getirmez. Pek bir sebebi de yoktur aslında.
Sizi sevmediğinden değil. Sizin için önemini anlamadığından değil. Size güvenmediğinden de değil.
İstemez işte. O da bilmez nedenini.
Belki içinden bir ses ona "Sen buralara gelirken kim sana destek oldu?Bırak kendi halletsin işini" diyordur.
Belki içinden bir ses "Ay hiç zamanım yok zamanım olsa kesin yaparım" diyordur. İçinden gelen sesin arka fonunda bir ses "Biraz daha uğraşsın" diyordur.
"Ben yapamadım o da yapamasın" diyen bir ses var ki bizim kültürümüzde en sık duyulan sesler listesinde ilk ona girebilir.
Bahsettiğim şey beceriksiz birilerine torpil yaptırmaya çalışan "Bi söyleyiversen dayına?"zihniyeti değil yanlış anlaşılmasın. Gerçekten çabalayan, yetenekli ve sadece minik bir ittirmeye ihtiyacı olan kişiler konumuz.
Bir arkadaşımın bana yakınması üzerine yazıyorum bu yazıyı.
Kuzeni bir üniversitede akademisyen. Arkadaşımın ise harika bir projesi var. Tam da kuzeninin bir hocasının görüp beğeneceği cinsten. Görüp beğenirse arkadaşımı da dahil edecek başarılı işler yapan ekibine.
Ne var ki bu hoca öyle zamansız ki arkadaşımın randevu taleplerini geri çeviriyor.
Oysa arkadaşımın kuzeniyle beraber öğle
yemekleri yiyorlar!
Hani bir söylese? Bir öğle yemeğine birlikte çıksalar?
Arkadaşımın kuzeni her seferinde "A tabi olur söylerim" diyor. Sonra ses yok.
Geçenlerde arkadaşım proje için birinin ekibe yeni katıldığını öğrendi.
Kendisinden daha az kalifiye birisi.
Arkadaşımı isyan ettiren bu oldu.
Bense ona "Yeterince çabalamadın" dedim. Çok kızdı bana. Hikayeyi anlattı.
"O zaman kuzeninle ilişkini gözden geçir" dedim.
"Orada haklısın işte" dedi.
Sizce neden bunlar oluyor? Belki biz de yapıyoruz böyle şeyler?
Var mı ihmal ettikleriniz bu aralar? Tamam çok yoğunsunuz ama biliyorum. Sizin kolayca halledebileceğiniz ancak başkasının hayatını önemli derecede etkileyebilecek bazı istekler var mı çevrenizden gelen?Risk almamak için mi yapmıyorsunuz bu istekleri yoksa gerçekten mi unutuyorsunuz?
Kitap Hediye Ediyorum!
Merhaba,
Gün Yayıncılık'ın Türkçe'ye kazandırdığı başarılı kitaplardan birini hediye ediyorum: Alison Gopnik'in yazdığı Filozof Bebek! Gopnik kendisini filozof, psikolog ve anne olarak tanımlıyor.
Bebekler tahmin ettiğimizden çok daha birşeylerin farkında ve aslında bizimle iletişime geçiyorlar.
Yenidoğan bir bebek pasif bir alıcı mıdır yoksa bizimle etkileşim halinde bir küçük insan mı?
Bebeklerin birer insan olduğunu unutuyor ve nasıl olsa anlamaz veya anlatamaz diyoruz. Aslında onlar birçok şeyi anlıyor ve birçok şeyi anlatıyorlar!
Filozof Bebek, bebeklerin aklından neler geçtiğini merak edenlerin okuması gereken bir kitap.
Şimdi takipçilerimden birine bu kitabı hediye ediyorum. Bu yazıya ilk yorum bırakan kişi kitabın sahibi olacak!
Iyi okumalar!
Gün Yayıncılık'ın Türkçe'ye kazandırdığı başarılı kitaplardan birini hediye ediyorum: Alison Gopnik'in yazdığı Filozof Bebek! Gopnik kendisini filozof, psikolog ve anne olarak tanımlıyor.
Bebekler tahmin ettiğimizden çok daha birşeylerin farkında ve aslında bizimle iletişime geçiyorlar.
Yenidoğan bir bebek pasif bir alıcı mıdır yoksa bizimle etkileşim halinde bir küçük insan mı?
Bebeklerin birer insan olduğunu unutuyor ve nasıl olsa anlamaz veya anlatamaz diyoruz. Aslında onlar birçok şeyi anlıyor ve birçok şeyi anlatıyorlar!
Filozof Bebek, bebeklerin aklından neler geçtiğini merak edenlerin okuması gereken bir kitap.
Şimdi takipçilerimden birine bu kitabı hediye ediyorum. Bu yazıya ilk yorum bırakan kişi kitabın sahibi olacak!
Iyi okumalar!
4 Ekim 2013 Cuma
Kitap hediye ediyorum!
Merhaba,
Ebeveynliğin yolunun okuyup araştırmaktan geçtiğini bilen siz ebeveynler bol bol uzmanlara danışıyorsunuz. Bana en çok gelen ve beni memnun eden bir soru da :"Hangi kitabı okuyalım?" sorusu.
Connection Parenting diye bir ebeveynlik yaklaşımı var. Eğitimleri almaya başladığımda benim çalışma tarzıma çok uyduğunu fark ettim. Teknikleri uyguluyor, ebeveynlerle de bu teknikler üzerine konuşuyoruz.
"Eğer tehdit, zorlama ve baskı yerine gönül bağı, korku yerine sevgi ile ebeveynlik" yapmak istiyorsanız Çocuklarla El Ele Ebeveynlik kitabını öneriyorum.
Önermekle kalmıyor bir kitabı hediye ediyorum.
Gün Yayıncılık anne-bebek kitapları alanında başarılı işler yapıyor. Ebeveynlere verdiği destek için teşekkür ederim. Websitesine bir göz atabilirsiniz.
http://www.gunyayincilik.com/
Şimdi blog takipçilerimden ilk yorum yazarak
"Ben isterim"
Diyene bu güzel kitap hediye!
Kitap hediyelerinin devamı gelecek!
30 Eylül 2013 Pazartesi
Çocuğumu Askere Alsınlar
"Bu çocuğu askere alsınlar! Bu yaşta askere alınsa vallahi göndereceğim!" Yer Bağcılar'da minik bir börek salonu. Merak ediyorsanız su böreği hiç fena değil!
Anne börek alırken beş altı yaşlarındaki çocuk hareketli, bir içeri bir dışarı...
Çocuğu askere alınsın isteyen anneye orta yaşlı bir kadın "Öyle deme. Askere gidince çok üzülüyorsun." dedi.
"Aman gitsin."diye cevap verdi anne. "Orada adam etsinler. Bak şimdi gitti.Hiç annem nerede kaldı diye merak bile etmiyor"
"Çocuk o annesi. Hepsi böyle" diye cevap veriyor olgunca bir kadın.
Anne "Bıktım artık" diyor.
Diğer kadın dayanamıyor "Oğlun askerde adam olsun diyorsun da...Benim yeğenim şehit oldu"
Buz gibi bir hava esiyor. Anne çocuğu kolundan çekip gidiyor.
Ben düşünüyorum. Ne oluyor da anneler çocuklarının askere gidip adam olmasını istiyor, babalarsa hapse atılmasını? (Bakınız eski yazılarımdan "Atın bunu içeriye")
Başka bir sahne Göktürk'te yaşanıyor.
Market arabasını kaptığı gibi fırlayan yine altı yaşlarında bir kız çocuğu park halindeki aracımıza çarpıyor.
Anne kızın peşinden koşarak "Yeter bıktım senden. Geberteceğim seni" diye bağırıyor.
"Babaanne!"diyor çocuk.
"Anne kızdı! Haydi arabaya" diyor babaanne.
Çocuk öne bineceğim diye tutturuyor.
Babaanneyle beraber ön koltuğa biniyorlar.
Anne "Göstereceğim ben sana" diyor.
Bilmemkaç yüzbin euroluk lüks araçlarına binip uzaklaşıyorlar.
Ben yine merak ediyorum. Haydi Bağcılardaki annenin derdi yalnız çocuk büyütmek ve geçim derdi...Ve tabi bilmediğimiz başka şeyler...
Göktürk'teki, lüks araçlı, babaanne ,muhtemelen bakıcı ve yardımcı destekli annenin derdi ne? Eminim onun da bilmediğimiz dünya sıkıntısı vardır.
Ancak ben başka bir noktadayım.
Kişisel sıkıntılar bir yana bizim kültürel ve toplumsal dertlerimiz var.
Mutsuzuz biz. Tahammülsüzüz. Herşeyi (!!) devletten bekliyoruz!?!( Askerlik? Hapishane??)
Çocuklarımızın disiplin sorunu var.
Var çünkü fi tarihinden kalma ve çocukları travmatize eden disiplin yöntemleri kullanıyoruz. Kendimizi geliştirmeye hiç niyetimiz yok. Paramız yoksa zaten bu bir bahane, paramız varsa da zaten her şeyin en doğrusunu biz biliriz.
Hollanda'daki çocukların neden mutlu olduğuyla ilgili bir araştırma yapılmış.
"Hani hep yabancı çocuk nasıl da sakin bir de bizimkilere bak" diyoruz ya.
Ebeveynlerin mutluluk düzeyine bakıp anlayabiliriz sebebini.
Mutsuz, tahammülsüz, kolay dağılan bir ebeveynle çocuk da dağılır, kural sınır tanımaz.
Mutsuz çocuk eşittir yaramaz çocuk!
Sevgili ebeveynler,
Büyümenin gelişmenin yaşı yok.
Yeterli anne babalık yardım istemekten çekinmemeyi, özeleştiri yapabilmeyi, en çok da oksijen maskesini önce kendine sonra çocuğuna takmayı gerektirir.
Hapse atılan veya askerde adam olması beklenen çocuklar yetiştirmeyelim.
Öyle çocuklar yetiştirelim ki suçu da silsinler dünyadan, savaşları da...Olur mu?
Ben umutluyum.
29 Eylül 2013 Pazar
Uzay bebek Uzaylı bebek !
Pazar sabahı güzel bir kahve içiyorum bir kafede; güneş vurmuş yüzüme... Hastane kafesi Madrid'te şu meydandaki Le Pain gibi gelebilir ya da Barcelona'da La Boqeria'da kahvaltı hissini yaşayabilirsin eğer çocuğun iyiyse.
Dün Uzay operasyondayken diken gibi batan sandelyeler bugün pek de rahat!
Onbeş aylık kuzumuz günlerdir karnını tutarak "Omu omu"diyordu. O kadar ki "Omu nerede?" Diyince karnını gösteriyordu.
Ultrasonlar, tahliller, röntgen, tomografi...
Yok! Birşey yok! Ateş var,enfeksiyon var, bağırsak invajinasyonu var...İnvajinasyon küçük bir operasyonla gideriliyor, eve dönüyoruz. Ateş ve "Omu omuuu" devam ediyor. Sonra tekrar hastane...
Doktorumuz canla başla uğraşıyor ama görüntüleme teknikleri çaresiz kalıyor "Omu" karşısında...
"Ben artık risk alamam, bu çocuğun karnını açıp bakacağım" diyor. Eşim de ben de uyumlu tipleriz, güvendik mi pek itiraz etmeyiz.
İyi ki açılmış kuzunun karnı. İçinden kırmızı başlıklı kızın anneannesi çıktı!
Yani o derece absürd birşey. Olmaması gereken yerlere sinsice yerleşmiş iltihaplar...
Patoloji raporu temiz.
Otuz yıldır ikinci kez böyle bir durumla karşılaşmış doktor.
E tabi, çocuğuna Uzay diye isim koyarsan böyle olur:)
Bir süre hastanede iyileşmeyi bekleyeceğiz.
Arkadaşlarımız gece gündüz demeden ziyaret ediyorlar.
Boşuna demiyorum "Ama arkadaşlar iyidir"diye.
Umarım başka bir sıkıntı olmaz da şu Uzaylı kedicik bir an önce sağlığına kavuşur.
Hepimizin çocuğu için bol bol sağlık diliyorum.
Beni sorarsanız. İyiyim.
Çocuğum öyle tatlı öyle sakin ki...Bazen sakinliğine, olgunluğuna bozulup şımartasım geliyor:)
"Sana kocaman bir kamyon alalım Uzay"
"Dondurma yemeye de gideriz"
:)
Tabi ki de bir yere bağlamadan,mesaj vermeden bitirmem yazıyı.
Çocuklarınıza tahammülsüz davranıyorsunuz çünkü yeterince psikolojik destek alamıyorsunuz.
Çevrenizden ve bir uzmandan destek alın, sakin kalın.
Bakınız destekle sapasağlamız psikolojik olarak.
Şimdi ben Uzaycık'ın yanına gidiyorum. Büyük isim koymuşuz çocuğa, "cık"eki ondan:)
Hepinize güzel mesajları için teşekkürler!
Anne Pınar
24 Eylül 2013 Salı
Çalışan Ebeveyn Olmak
Çalışan Ebeveyn Olmak
Geçtiğimiz aylarda ünlü terapist Dr. Stan Tatkin Türkiye’ye geldi ve biz
terapistlere çocukluk dönemi ve bağlanma konusunda bir eğitim verdi.
Eğitimin sonunda bir video izledik. Minik bebeği olan
çalışan bir anne olarak videoyu sonuna kadar izleyemedim, kendimi dışarı attım.
“Ama ben yarı zamanlı çalışıyorum” diye kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Mesele benim anneliğimle ilgili değildi bence. Benim geçmişimden çıkıp gelen hayaletlerdi sorun. Fena tetiklenmiştim. Bir de yeni annelik, hormonlar derken... Gözyaşlarıma engel olamadım.
Videoda annesi doğum yapacağı için birkaç günlüğüne kreşe
bırakılan bir çocuk vardı. Çocuğun gün içindeki psikolojik durumuna vurgu
yapmaktı videonun amacı. Bağlanma figürleri etrafta olmayınca neler olur bunu
gözlemleyebiliyordunuz.
Stan, Amerika’da doktorlara bu videoyu izlettiğinde
birkaçının işi bıraktığını söylemişti.
Videoda korkunç bir manzara yoktu elbet. Çocuğun giderek
mahsunlaştığını görmekti belki anne damarıma dokunan. Biraz da çocuk tarafıma
dokunan…
Biraz önce Amerika’daki doktorların çalışma saatlerine dair
bir haber okuyunca izlediğim video tekrar
aklıma düştü.
Doktorların çok uzun çalışma saatleri olduğu ve ev-iş
dengesini tutturamadıklarına dair bir araştırma sonucundan bahsediliyor.
Bu durumun kişinin ruh sağlığını etkilediğini ve tükenmişlik
sendromuna davetiye çıkardığı anlatılıyor.
Çalışmada uzun çalışma saatlerinden en çok kadın doktorlar,
genç doktorlar ve akademik kariyere devam edenlerin etkilendiği söyleniyor.
Sadece doktorlar değil onların partnerleri de uzun çalışma
saatlerinden olumsuz etkileniyor.
Stan, “Ebeveynler herseye aynı anda sahip olmak istiyor
ancak bu mümkün değil. “ dedi.
Bir ebeveynin çocuğu günboyu görmemesi hatta bazı günler hiç
görmemesi, bağlanma açısından sağlıklı bir durum değil. Bir de sık değişen
bakıcılar ve kreş konusunu işin içine katınca… Stres yüklü, çalışmaktan
bunalmış, tükenmiş ebeveynler çocuklarına ne verebilirler?
Peki ebeveynlerin kariyerlerini bir kenara koyup sadece
çocuklarıyla ilgilenmeleri çözüm mü? Pek gerçekçi bir çözüm olmaz bu!
Sebepleri saymakla bitmez.
Bence çözüm, uzun çalışma saatlerine artık bir son vermekten
geçiyor. Doktorluk veya başka bir meslek fark etmez.
Uzun çalışma saatleri, kötü çalışma koşulları, üstüne
trafik, geçim derdi derken ne biz iyi olabiliyoruz ne de çocuklarımıza iyi
şeyler verebiliyoruz.
Ebeveynlerin desteklenmesi ve ebeveynlerin birbirini
desteklemesi gerekiyor.
Çocuklarımıza zaman ayırmamız ve onları nasıl yetistireceğimize
dair oturup düşünmemiz gerek. Bunun için de tabi sakin ve huzurlu olmamız gerek.
Bence içinde yaşadığımız sistem ebeveynlere gore tasarlanmamış.
Bu kadar zorlanmamız ondan.
Ne dersiniz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)