Ads 468x60px

10 Aralık 2013 Salı

2,3,4 yaş semineri ve farkındalık!

Küçük bir bebeğin zorlukları bol elbet. Ama yürümeye ve çat pat kendini ifade etmeye başladığında bebeğiniz artık çocuk olmaya başlamıştır! İşte o zaman düşünmeye başlarsınız:
"Hayır!"
"Ben yapıcam,ben!"
"Işığı ben kapatacaktım!"
diyerek kendini yere atan, öfke patlamaları yaşayan çocuk sizin çocuğunuz mu? Neler oluyor çocuğunuza? Nasıl davranmalı?
Yaş dönemi özelliklerini ve doğru iletişim konuşmak için, sonrasında farkındalıkla rahatlama egzersizleri öğrenmek için biraraya geliyoruz.
Eğitim yeri:Miniaktivite- www.miniaktivite.com
Eğitim tarihi: 22.12.2013
Eğitim saati: 18-24 ay 11.00-13.00
24-36 ay 13.30-15.30
36-48 ay  16.00-18.00
Eğitim ücreti: Her bir eğitim için 60 TL
Çift katılımı 80 TL
3 eğitim 150 TL
Eğitimciler: Klinik Psikolog Pınar Mermer
ODTÜ Psikoloji Bölümü mezunudur. Bilgi Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji uzmanlığını tamamlamıştır.
Ebeveyn eğitimcisi ve  onaylı oyun terapistidir.

Özlem Ekenler
İstanbul Ticaret Üniversitesi uygulamalı psikoloji yüksek lisansı mezunudur. Koçluk eğitimlerini tamamlamıştır. Farkındalık terapisi konusunda uzmanlaşmıştır

2 Aralık 2013 Pazartesi

Çocuğuma etiket yapıştırmayın efendim!

Küçücük çocuklar geliyorlar "Bende şu sorun olduğu için böyle davranıyorum" "Ben zaten sorunluyum"diyorlar.
"Sen değilsin çocuk sorunlu olan. " demek istiyorum.
Sorunlu olan sistem!
Etiket yoktur benim çalışma tarzımda. "Çocuğunuzun ilaç kullanması gerek" diye okullarda dışlanan, aşağılanan,ailelerine zor anlar yaşatılan çocukların üstün yetenekli olduklarını görüyorum sık sık. 
(Bu noktada -Gerekli zamanda ilaç kullanımına karşı değilim -dememe gerek var mı?)
Yumuşak ve ilgili davranınca ortalığı ateşe veren çocuğun nasıl yumuşacık gülümsediğini görüyorum.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu var diye getirilen çocukta ben; yaratıcı, harika hikayeler anlatan, hayalgücü geniş, stres altında ve iyi anlaşılmamış bir çocuk görüyorum.
Birlikte çalıştığım uzmanlar da öyledir."İlaç ihtiyacı var mı?" diye yönlendiririm, "Sen böyle devam et" derler.
 Etiketlemek kolaydır; yaramaz, terbiyesiz,dikkatsiz,davranış bozukluğu var demek de...Çünkü okul sistemini değiştirmek zor! Çünkü aileiçi iletişimi geliştirmek zor! Çünkü "İnsanlar ne der!"den kurtulamak zor! Çünkü çocuğu olduğu gibi kabul etmek,pozitif yönleri üzerinde durmak zor!
Öyle bir yarış var ki...Çocuğu o yarıştan alıkoymak zor!
 Yok efendim. Benden duyamazsınız. Çocuk nöroloğuna da yönlendiririm, çocuk psikiyatrisine de. Bilen bilir, kılı kırk yararız değerlendirme yaparken.
 Ama ezbere teşhis koyuluyorsa bu işte ben yokum. Bana bu çocuklar "sorunlu" dedirtemezsiniz efendim. Sorunlu olan çocuklar değil! Doğaya çıktıklarında, oyuna doyduklarında,anne babayla yeterince zaman geçirdiklerinde,okulda pozitif ortam sağlandığında pırıl pırıl parlıyor o yavaş,silik,korkutucu biraz da acayip bulduğunuz çocuklar. En çok da anlaşıldıklarında, değer verildiğini, sevildiğini hissettiğinde yüz ifadeleri de beden dilleri de bir başka oluyor.
Bir anda büyüyorlar. Siz bana "Büyüdü de ondan değişti" diyorsunuz ya, öyle değil. 
İnsan büyüyemez, duygusal olarak doymayınca. Sorunlar da yaş aldıkça karmaşıklaşır. Büyümek psikolojik olarak da olgunlaşmaktır. Bunu da ancak yeterince sevildiğinizi, değer verildiğinizi hissederseniz yapabilirsiniz.
"Henüz bu çiçek açmamış, yeterli suyu yok, ışığı, ortamı değiştirelim" derim. "Bu bir kaktüs, dikenli ama öyle güzel çiçek açar ki..." demeye de varım.
 Ama "Bu bir çiçek değil, hiçbir zaman da açmayacak" denmesini kabul edemem. Siz de kabul etmeyin. Etiketlerden önce birşeyleri değiştirmeye çalışın. Size cesaret veren kişilerle görüşün, çocuğunuza inanın. Hep söylerim,hep de söyleyeceğim  "Çocuğunuzdan asla vazgeçmeyin!"

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gizli Gücünü Göster! -Ebeveyn Atölyesi

Gizli gücünü göster!
Ebeveynlik zor iş! Özellikle İstanbul'da, trafik,kalabalık, gürültü kirliliği, yoğun çalışma temposu, yüksek beklentiler arasında ebeveynlik yapmak için gizli güçlere sahip olmak gerekiyor!
Biliyorum, siz ebeveynler gizli güçlerinizi kullanarak zor durumlarla baş etmeye çalışıyorsunuz.
Gelin bu güçlerimizi paylaşalım ve yeni güçler geliştirelim!
16 Kasım Cumartesi, Göktürk'te, saat 11-13 arası yapacağımız çalışmada ebeveyn olarak güçlü yönlerimizi konuşacağız. Nerelerde destek alsak iyi olur bir düşüneceğiz.
 Biraz şarj biraz deşarj olacak, bizi daha güçlü hissettirecek oyunlar, taktikler üzerinde duracağız.

Haydi bize katılın!

Ayrıntılı bilgi ve kayıt  için
uzmpskpinarmermer@gmail.com

Not:Katılım sınırlıdır.

Görüşmek üzere!
Klinik Psikolog Pınar Mermer
Oyun terapisti



8 Ekim 2013 Salı

Aaa unuttum!

Birileri için "iyilik" yapar mısınız? Yoksa "Yok kardeşim her koyun kendi bacağından asılır" mı diyenlerdensiniz?
Ya da çok sık duyarım "Ben bir yere gelirken kimse destek olmadı, ben niye olayım?"
Peki...
Bazen birinin parmağını şıklatarak yani hiç sıkıntıya girmeden halledebileceği şeyler vardır. Ancak bunların sizin hayatınızda o kadar önemli bir yeri vardır ki...
Hiç başınıza geldi mi merak ediyorum.
Sizin tam ihtiyacınız olan bir bağlantısı vardır bir arkadaşınızın. O bağlantı sizi işinizde uçuracaktır. Siz işinizi çok iyi yapıyorsunuz ancak tam da o kişinin bunu fark etmesine ihtiyacınız vardır.
Arkadaşınız bu kişiyle o kadar yakın ki...Rica edersiniz hatta "Çok önemli" dersiniz ama yok...Sizi biraraya getirmez. Pek bir sebebi de yoktur aslında.
Sizi sevmediğinden değil. Sizin için önemini anlamadığından değil. Size güvenmediğinden de değil.
İstemez işte. O da bilmez nedenini.
Belki içinden bir ses ona "Sen buralara gelirken kim sana destek oldu?Bırak kendi halletsin işini" diyordur.
Belki içinden bir ses "Ay hiç zamanım yok zamanım olsa kesin yaparım" diyordur. İçinden gelen sesin arka fonunda bir ses "Biraz daha uğraşsın" diyordur.
"Ben yapamadım o da yapamasın" diyen bir ses var ki bizim kültürümüzde en sık duyulan sesler listesinde ilk ona girebilir.
Bahsettiğim şey beceriksiz birilerine torpil yaptırmaya çalışan "Bi söyleyiversen dayına?"zihniyeti değil yanlış anlaşılmasın. Gerçekten çabalayan, yetenekli ve sadece minik bir ittirmeye ihtiyacı olan kişiler konumuz.
Bir arkadaşımın bana yakınması üzerine yazıyorum bu yazıyı.
Kuzeni bir üniversitede akademisyen. Arkadaşımın ise harika bir projesi var. Tam da kuzeninin bir hocasının görüp beğeneceği cinsten. Görüp beğenirse arkadaşımı da dahil edecek başarılı işler yapan ekibine.
Ne var ki bu hoca öyle zamansız ki arkadaşımın randevu taleplerini geri çeviriyor. 
Oysa arkadaşımın kuzeniyle beraber öğle
 yemekleri yiyorlar!
Hani bir söylese? Bir öğle yemeğine birlikte çıksalar?
Arkadaşımın kuzeni her seferinde "A tabi olur söylerim" diyor. Sonra ses yok.
Geçenlerde arkadaşım proje için birinin ekibe yeni katıldığını öğrendi. 
Kendisinden daha az kalifiye birisi.
Arkadaşımı isyan ettiren bu oldu.
Bense ona "Yeterince çabalamadın" dedim. Çok kızdı bana. Hikayeyi anlattı.
"O zaman kuzeninle ilişkini gözden geçir" dedim.
"Orada haklısın işte" dedi.
Sizce neden bunlar oluyor? Belki biz de yapıyoruz böyle şeyler? 
Var mı ihmal ettikleriniz bu aralar? Tamam çok yoğunsunuz ama biliyorum. Sizin kolayca halledebileceğiniz ancak başkasının hayatını önemli derecede etkileyebilecek bazı istekler var mı çevrenizden gelen?Risk almamak için mi yapmıyorsunuz bu istekleri yoksa gerçekten mi unutuyorsunuz?

Kitap Hediye Ediyorum!

Merhaba,

Gün Yayıncılık'ın Türkçe'ye kazandırdığı başarılı kitaplardan birini hediye ediyorum: Alison Gopnik'in yazdığı Filozof Bebek! Gopnik kendisini filozof, psikolog ve anne olarak tanımlıyor.

Bebekler tahmin ettiğimizden çok daha birşeylerin farkında ve aslında bizimle iletişime geçiyorlar.

Yenidoğan bir bebek pasif bir alıcı mıdır yoksa bizimle etkileşim halinde bir küçük insan mı?

Bebeklerin birer insan olduğunu unutuyor ve nasıl olsa anlamaz veya anlatamaz diyoruz. Aslında onlar birçok şeyi anlıyor ve birçok şeyi anlatıyorlar!


Filozof Bebek, bebeklerin aklından neler geçtiğini merak edenlerin okuması gereken bir kitap.

Şimdi  takipçilerimden birine bu kitabı hediye ediyorum. Bu yazıya ilk yorum bırakan kişi kitabın sahibi olacak!

Iyi okumalar!



4 Ekim 2013 Cuma

Kitap hediye ediyorum!

Merhaba,
Ebeveynliğin yolunun okuyup araştırmaktan geçtiğini bilen siz ebeveynler bol bol uzmanlara danışıyorsunuz. Bana en çok gelen ve beni memnun eden bir soru da :"Hangi kitabı okuyalım?" sorusu.
Connection Parenting diye bir ebeveynlik yaklaşımı var. Eğitimleri almaya başladığımda benim çalışma tarzıma çok uyduğunu fark ettim. Teknikleri uyguluyor, ebeveynlerle de bu teknikler üzerine konuşuyoruz.
"Eğer tehdit, zorlama ve baskı yerine gönül bağı, korku yerine sevgi ile ebeveynlik"
yapmak istiyorsanız Çocuklarla El Ele Ebeveynlik kitabını öneriyorum.
Önermekle kalmıyor bir kitabı hediye ediyorum.
Gün Yayıncılık anne-bebek kitapları alanında başarılı işler yapıyor. Ebeveynlere verdiği destek için teşekkür ederim. Websitesine bir göz atabilirsiniz.
http://www.gunyayincilik.com/

Şimdi blog takipçilerimden ilk yorum yazarak
 "Ben isterim" 
Diyene bu güzel  kitap hediye!
Kitap hediyelerinin devamı gelecek!


30 Eylül 2013 Pazartesi

Çocuğumu Askere Alsınlar

"Bu çocuğu askere alsınlar! Bu yaşta askere alınsa vallahi göndereceğim!" Yer Bağcılar'da minik bir börek salonu. Merak ediyorsanız su böreği hiç fena değil!
Anne börek alırken beş altı yaşlarındaki çocuk hareketli, bir içeri bir dışarı...
Çocuğu askere alınsın isteyen anneye orta yaşlı bir kadın "Öyle deme. Askere gidince çok üzülüyorsun." dedi. 
"Aman gitsin."diye cevap verdi anne. "Orada adam etsinler. Bak şimdi gitti.Hiç annem nerede kaldı diye merak bile etmiyor"
"Çocuk o annesi. Hepsi böyle" diye cevap veriyor olgunca bir kadın.
Anne "Bıktım artık" diyor.
Diğer kadın dayanamıyor "Oğlun askerde adam olsun diyorsun da...Benim yeğenim şehit oldu"
Buz gibi bir hava esiyor. Anne çocuğu kolundan çekip gidiyor.
Ben düşünüyorum. Ne oluyor da anneler çocuklarının askere gidip adam olmasını istiyor, babalarsa hapse atılmasını? (Bakınız eski yazılarımdan "Atın bunu içeriye")
Başka bir sahne Göktürk'te yaşanıyor.
Market arabasını kaptığı gibi fırlayan yine altı yaşlarında bir kız çocuğu park halindeki aracımıza çarpıyor.
Anne kızın peşinden koşarak "Yeter bıktım senden. Geberteceğim seni" diye bağırıyor.
"Babaanne!"diyor çocuk. 
"Anne kızdı! Haydi arabaya" diyor babaanne.
Çocuk öne bineceğim diye tutturuyor.
Babaanneyle beraber ön koltuğa biniyorlar.
Anne "Göstereceğim ben sana" diyor.
Bilmemkaç yüzbin euroluk lüks araçlarına binip uzaklaşıyorlar.
Ben yine merak ediyorum. Haydi Bağcılardaki annenin derdi yalnız çocuk büyütmek ve geçim derdi...Ve tabi bilmediğimiz başka şeyler...
Göktürk'teki, lüks araçlı, babaanne ,muhtemelen bakıcı ve yardımcı destekli annenin derdi ne? Eminim onun da bilmediğimiz dünya sıkıntısı vardır.
Ancak ben başka bir noktadayım.
Kişisel sıkıntılar bir yana bizim kültürel ve toplumsal dertlerimiz var.
Mutsuzuz biz. Tahammülsüzüz. Herşeyi (!!) devletten bekliyoruz!?!( Askerlik? Hapishane??)
Çocuklarımızın disiplin sorunu var.
Var çünkü fi tarihinden kalma ve çocukları travmatize eden disiplin yöntemleri kullanıyoruz. Kendimizi geliştirmeye hiç niyetimiz yok. Paramız yoksa zaten bu bir bahane, paramız varsa da zaten her şeyin en doğrusunu biz biliriz.
Hollanda'daki çocukların neden mutlu olduğuyla ilgili bir araştırma yapılmış.
"Hani hep yabancı çocuk nasıl da sakin bir de bizimkilere bak" diyoruz ya.
Ebeveynlerin mutluluk düzeyine bakıp anlayabiliriz sebebini.
Mutsuz, tahammülsüz, kolay dağılan bir ebeveynle çocuk da dağılır, kural sınır tanımaz.
Mutsuz çocuk eşittir yaramaz çocuk!
Sevgili ebeveynler,
Büyümenin gelişmenin yaşı yok. 
Yeterli anne babalık yardım istemekten çekinmemeyi, özeleştiri yapabilmeyi, en çok da oksijen maskesini önce kendine sonra çocuğuna takmayı gerektirir.
Hapse atılan veya askerde adam olması beklenen çocuklar yetiştirmeyelim.
Öyle çocuklar yetiştirelim ki suçu da silsinler dünyadan, savaşları da...Olur mu?
Ben umutluyum.