Ads 468x60px

24 Mart 2014 Pazartesi

Özgürlüğümüz Kısıtlanamaz

Ortak Yayın

Özgürlüğümüz kısıtlanamaz

 

#TwitterBlockedinTurkey

 

T.C. Anayasası

 

VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ

Madde 26

 

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.

 

Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.

 

T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği'nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter'e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye'den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter'a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.

 

Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.

 

Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış, farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.

 

Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralıksüreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.

 

Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız. 

 

Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.

 

Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

 

Blogger Anne ve Babalar



15 Şubat 2014 Cumartesi

Özledim!


Özledim. Çok çok özledim. Öyle aşık olduğunda sevdiğin aklına gelince içinin kıpır kıpır olması gibi değil bu his.
Bu his hiçbirşeye benzemiyor. Hüzün var içinde bunun, özlemim burnumun direğini sızlatıyor. 
Bugün oğlumdan uzağım, çalışıyorum. Seviyorum işimi. Birazdan seansa girince hafifleyecek hissim. Çocukları bu kadar sevmekle oğlumu bu kadar sevmem arasında birbirini besleyen bir akış var. 
Oğlumu öyle özledim ki...Başka iş yapıyor olsaydım bu kadar saat nasıl ayrı kalırdım? İnanmadığım, beni beslemeyen hatta tüm enerjimi emen bir iş olsaydı nasıl yapardım?
Sesi, gülüşü, sıcaklığı, çat pat cümleleri yankılanıyor zihnimde. Düşünüyorum da...Bebekler annelerine yakın olmalı. Ya da anneler bebeklerine kuş olup uçabilmeli. Kalabalık bir kafede tatlını yerken gözyaşların akabilmeli eğer anneysen. Kimse bakmamalı ama,bakanlarsa anlamalı, ayıplamamalı ve hak vermeli.

 

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yarı umutlu bir yeniyıl yazısı

Çocuğum olmadan önce de çocukları çok severdim. Onlar benim için her zaman öncelikli ve değerliydi. Bambaşka işler yapabilirdim. Psikoloji öğrencisiyken daha, otizmli çocuklarla bir yazı geçirmek yerine, keyifli bir tatil mesela...Ya da okulu bitirir bitirmez yüksek lisansa başlayana kadar biraz dinlenebilirdim. Ama o dönem bir özel eğitim okulunda çalışmayı tercih ettim. Yok! Bakın ne şahane bir insanım yazısı değil bu. Tam aksi aciziyetimi anlatıyorum. Hatta ben de şimdi yazarken bazı şeyleri düşünüyorum.
Otizm, down sendromu, gelişim geriliği...
Çocuk bunlar...Çok üzüldüm başlarda. Ancak garip bir rahatlama hissi de oluyordu. Çocuklar için iyi birşeyler yapabiliyordum ya, bu bana iyi geliyordu. Bugün bir saniye göz teması kurdu. Artık beni tanıyor. Bak bir sözcük daha söylüyor! Önemli mi hissediyorum kendimi? Böyle mi buldum içimdeki yetersiz değersiz hisseden tarafın çığlığını bastırma yolunu? Sanmıyorum. Ya da öyleyse bile bunu kabul edecek kadar olgun değilim henüz.
Başka birşey varmış gibi geliyor orada. Belki ortak bir acı... Adaş olduğum altı yaşındaki çocuk gözlerime bakıp da konuşamayınca, eve koşup gitarımı elime aldım. "Küçük kız" diye şarkı yaptım, ağlayarak. Başka çocuklar da vardı orada, ama ben şarkıyı adaşım olan için yapmıştım. Manidar...Bazı şeyleri ne kadar kendimiz ne kadar başkaları için yaparız?

Hayatımın en unutulmaz anlarını çocuklarla yaşadım. 
Her 23 Nisan'da özel eğtim okulundaki çocuklarla düzenlediğimiz dans gösterisi geliyor aklıma. Oğlum okullu olup da 23 Nisan gösterilerine katılınca neler düşüneceğim bilmiyorum.
Ama bildiğim birşey var, anne olmak beni iyiden iyiye hassaslaştırdı.
Mesleki olarak sağlam bir eğitim alınca, hayali bir bariyeriniz oluyor. Elbette hepimiz insanız,  acılarımız birbirine teğet geçmiyor. Hatta bazen başkalarının acıları bizimkinin üstüne biniyor, acı yüreği delip de geçiyor. Benimki gibi bir işi olunca insanın durum başka...Bazen seans odasındaki acılar çarpıp geçiyor ! Belki o zamanlarda danışanı koruma içgüdüsü devreye giriyor. Dağılma ki yardım edesin! Başlarda zordu, artık otomatik gelişiyor. 
Bu arada kendimi de korumam gerekiyor!  Ne oldu da tetiklendim, şu an nasıl hissediyorum, seanstan çıkınca aklımda neler var, yardıma ihtiyacım var mı?
Gerekli destek sistemin varsa, bir şekilde etkiyi en aza indiriyorsun.
Ama bir konuda çok zorlanıyorum. Oğlumun sekiz günlük hastane sürecinden sonra özellikle...Seans dışında, sosyal medyada, televizyonda, sokakta hasta çocuk görmek içimi sızlatıyor.
Az önce Twitter'da lösemi hastası bir bebek için kan ihtiyacından bahsetmiş, onun fotoğraflarını yayınlamışlar. Ne kadar doğru, buna girmeyeceğim. 
Bu yazıyı yazarken gözümden yaşlar gelmesine sebep olan, hasta bebeğin ayıcığına sarılıp yatmış fotoğrafı...
Anne babasının çaresizliğini, acısını düşünüyorum da...Bebeğin çektiği acıyı ise düşünemiyorum bile...Fiziksel acı değil, psikolojik olan...
İşin garibi, yılın ilk gününde ilk kötü hissetme anım değil bu. Sabah oğlum yaşında, 1.5 yaşında bir bebeğin babası tarafından dövülerek öldürüldüğü haberinin yanında, o bebeğin gülen fotoğrafını gördüm.
Ben bebeğimin gözünün içine bakarken...
Süpervizörüm Levent Hoca'mın lafı gelir aklıma böyle zamanlarda. "Sen dünya adil bir yer sanıyorsun Pınar. Dünya adil bir yer değil. Zorlanman bundan."
Dünya yaşanması kolay bir yer değil. Dünyanın problemlerini çözecek kadar tümgüçlü hissetme durumum da yok. 
Ama inanıyorum, belki naifce bir inanç...İnanıyorum ki birkaç inanmış insan biraraya gelince birşeyler değişebilir. Sen ben konuştukça, öğrendikçe, paylaştıkça birşeyleri değiştirebiliriz. Belki sızlayan yerin üstüne merhem sürmek gibidir inanmak ve birşeyleri görev edinmek?
Benim görev bellediğim şey yeterince iyi Ebeveynlik yaparak ruh sağlığı yerinde çocuklar yetiştirmeye çalışmak. Vicdanlı çocuklar...
Toplumların ruhsal  hastalıklarını iyileştirmeye yardımcı olabilir miyim, derdim bu.
Sağlıklı çocuklar sağlıklı topluma doğru giderken, sistem onları tornadan geçirecek. Sistem değişmedikçe bireysel çabalar faydalı olur mu? Olur olur. İnanıyorum ya...Olur! 
Öyle çocuklar hayal ediyorum ki...Direnecek, dayanacak, mücadele edecek ve başaracaklar.
Vicdanlı, şefkatli, adil çocuklar olacaklar.
Belki bu hayal, tüm bu çaba, içimdeki acıyla mücadele etmek içindir. Neyse hasta çocuklar görünce içimde tetiklenen, o tetikçiye karşı koyabilmek içindir. 
Faruk Gençöz hocamın sözü geliyor bu kez de aklıma "Karın ağrısı olmayan insan zaten bu işlere bulaşmaz. Bu insandan karın ağrısını almak ne kadar mantıklı? Kişi bu sayede yaratıcı!"
Benim de şu an burnumu çeke çeke "çocuk gibi" ağlamama yol açan ağrım varsın orada dursun.  
Belki acılar harekete geçirir, seninki benimkiyle harmanlanır...Acılar evrilir ve ortaya yeni, iyi birşeyler çıkar. Belli mi olur? İnanç bu ya! 

iPhone'umdan gönderildi

10 Aralık 2013 Salı

2,3,4 yaş semineri ve farkındalık!

Küçük bir bebeğin zorlukları bol elbet. Ama yürümeye ve çat pat kendini ifade etmeye başladığında bebeğiniz artık çocuk olmaya başlamıştır! İşte o zaman düşünmeye başlarsınız:
"Hayır!"
"Ben yapıcam,ben!"
"Işığı ben kapatacaktım!"
diyerek kendini yere atan, öfke patlamaları yaşayan çocuk sizin çocuğunuz mu? Neler oluyor çocuğunuza? Nasıl davranmalı?
Yaş dönemi özelliklerini ve doğru iletişim konuşmak için, sonrasında farkındalıkla rahatlama egzersizleri öğrenmek için biraraya geliyoruz.
Eğitim yeri:Miniaktivite- www.miniaktivite.com
Eğitim tarihi: 22.12.2013
Eğitim saati: 18-24 ay 11.00-13.00
24-36 ay 13.30-15.30
36-48 ay  16.00-18.00
Eğitim ücreti: Her bir eğitim için 60 TL
Çift katılımı 80 TL
3 eğitim 150 TL
Eğitimciler: Klinik Psikolog Pınar Mermer
ODTÜ Psikoloji Bölümü mezunudur. Bilgi Üniversitesi'nde Klinik Psikoloji uzmanlığını tamamlamıştır.
Ebeveyn eğitimcisi ve  onaylı oyun terapistidir.

Özlem Ekenler
İstanbul Ticaret Üniversitesi uygulamalı psikoloji yüksek lisansı mezunudur. Koçluk eğitimlerini tamamlamıştır. Farkındalık terapisi konusunda uzmanlaşmıştır

2 Aralık 2013 Pazartesi

Çocuğuma etiket yapıştırmayın efendim!

Küçücük çocuklar geliyorlar "Bende şu sorun olduğu için böyle davranıyorum" "Ben zaten sorunluyum"diyorlar.
"Sen değilsin çocuk sorunlu olan. " demek istiyorum.
Sorunlu olan sistem!
Etiket yoktur benim çalışma tarzımda. "Çocuğunuzun ilaç kullanması gerek" diye okullarda dışlanan, aşağılanan,ailelerine zor anlar yaşatılan çocukların üstün yetenekli olduklarını görüyorum sık sık. 
(Bu noktada -Gerekli zamanda ilaç kullanımına karşı değilim -dememe gerek var mı?)
Yumuşak ve ilgili davranınca ortalığı ateşe veren çocuğun nasıl yumuşacık gülümsediğini görüyorum.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu var diye getirilen çocukta ben; yaratıcı, harika hikayeler anlatan, hayalgücü geniş, stres altında ve iyi anlaşılmamış bir çocuk görüyorum.
Birlikte çalıştığım uzmanlar da öyledir."İlaç ihtiyacı var mı?" diye yönlendiririm, "Sen böyle devam et" derler.
 Etiketlemek kolaydır; yaramaz, terbiyesiz,dikkatsiz,davranış bozukluğu var demek de...Çünkü okul sistemini değiştirmek zor! Çünkü aileiçi iletişimi geliştirmek zor! Çünkü "İnsanlar ne der!"den kurtulamak zor! Çünkü çocuğu olduğu gibi kabul etmek,pozitif yönleri üzerinde durmak zor!
Öyle bir yarış var ki...Çocuğu o yarıştan alıkoymak zor!
 Yok efendim. Benden duyamazsınız. Çocuk nöroloğuna da yönlendiririm, çocuk psikiyatrisine de. Bilen bilir, kılı kırk yararız değerlendirme yaparken.
 Ama ezbere teşhis koyuluyorsa bu işte ben yokum. Bana bu çocuklar "sorunlu" dedirtemezsiniz efendim. Sorunlu olan çocuklar değil! Doğaya çıktıklarında, oyuna doyduklarında,anne babayla yeterince zaman geçirdiklerinde,okulda pozitif ortam sağlandığında pırıl pırıl parlıyor o yavaş,silik,korkutucu biraz da acayip bulduğunuz çocuklar. En çok da anlaşıldıklarında, değer verildiğini, sevildiğini hissettiğinde yüz ifadeleri de beden dilleri de bir başka oluyor.
Bir anda büyüyorlar. Siz bana "Büyüdü de ondan değişti" diyorsunuz ya, öyle değil. 
İnsan büyüyemez, duygusal olarak doymayınca. Sorunlar da yaş aldıkça karmaşıklaşır. Büyümek psikolojik olarak da olgunlaşmaktır. Bunu da ancak yeterince sevildiğinizi, değer verildiğinizi hissederseniz yapabilirsiniz.
"Henüz bu çiçek açmamış, yeterli suyu yok, ışığı, ortamı değiştirelim" derim. "Bu bir kaktüs, dikenli ama öyle güzel çiçek açar ki..." demeye de varım.
 Ama "Bu bir çiçek değil, hiçbir zaman da açmayacak" denmesini kabul edemem. Siz de kabul etmeyin. Etiketlerden önce birşeyleri değiştirmeye çalışın. Size cesaret veren kişilerle görüşün, çocuğunuza inanın. Hep söylerim,hep de söyleyeceğim  "Çocuğunuzdan asla vazgeçmeyin!"

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gizli Gücünü Göster! -Ebeveyn Atölyesi

Gizli gücünü göster!
Ebeveynlik zor iş! Özellikle İstanbul'da, trafik,kalabalık, gürültü kirliliği, yoğun çalışma temposu, yüksek beklentiler arasında ebeveynlik yapmak için gizli güçlere sahip olmak gerekiyor!
Biliyorum, siz ebeveynler gizli güçlerinizi kullanarak zor durumlarla baş etmeye çalışıyorsunuz.
Gelin bu güçlerimizi paylaşalım ve yeni güçler geliştirelim!
16 Kasım Cumartesi, Göktürk'te, saat 11-13 arası yapacağımız çalışmada ebeveyn olarak güçlü yönlerimizi konuşacağız. Nerelerde destek alsak iyi olur bir düşüneceğiz.
 Biraz şarj biraz deşarj olacak, bizi daha güçlü hissettirecek oyunlar, taktikler üzerinde duracağız.

Haydi bize katılın!

Ayrıntılı bilgi ve kayıt  için
uzmpskpinarmermer@gmail.com

Not:Katılım sınırlıdır.

Görüşmek üzere!
Klinik Psikolog Pınar Mermer
Oyun terapisti



8 Ekim 2013 Salı

Aaa unuttum!

Birileri için "iyilik" yapar mısınız? Yoksa "Yok kardeşim her koyun kendi bacağından asılır" mı diyenlerdensiniz?
Ya da çok sık duyarım "Ben bir yere gelirken kimse destek olmadı, ben niye olayım?"
Peki...
Bazen birinin parmağını şıklatarak yani hiç sıkıntıya girmeden halledebileceği şeyler vardır. Ancak bunların sizin hayatınızda o kadar önemli bir yeri vardır ki...
Hiç başınıza geldi mi merak ediyorum.
Sizin tam ihtiyacınız olan bir bağlantısı vardır bir arkadaşınızın. O bağlantı sizi işinizde uçuracaktır. Siz işinizi çok iyi yapıyorsunuz ancak tam da o kişinin bunu fark etmesine ihtiyacınız vardır.
Arkadaşınız bu kişiyle o kadar yakın ki...Rica edersiniz hatta "Çok önemli" dersiniz ama yok...Sizi biraraya getirmez. Pek bir sebebi de yoktur aslında.
Sizi sevmediğinden değil. Sizin için önemini anlamadığından değil. Size güvenmediğinden de değil.
İstemez işte. O da bilmez nedenini.
Belki içinden bir ses ona "Sen buralara gelirken kim sana destek oldu?Bırak kendi halletsin işini" diyordur.
Belki içinden bir ses "Ay hiç zamanım yok zamanım olsa kesin yaparım" diyordur. İçinden gelen sesin arka fonunda bir ses "Biraz daha uğraşsın" diyordur.
"Ben yapamadım o da yapamasın" diyen bir ses var ki bizim kültürümüzde en sık duyulan sesler listesinde ilk ona girebilir.
Bahsettiğim şey beceriksiz birilerine torpil yaptırmaya çalışan "Bi söyleyiversen dayına?"zihniyeti değil yanlış anlaşılmasın. Gerçekten çabalayan, yetenekli ve sadece minik bir ittirmeye ihtiyacı olan kişiler konumuz.
Bir arkadaşımın bana yakınması üzerine yazıyorum bu yazıyı.
Kuzeni bir üniversitede akademisyen. Arkadaşımın ise harika bir projesi var. Tam da kuzeninin bir hocasının görüp beğeneceği cinsten. Görüp beğenirse arkadaşımı da dahil edecek başarılı işler yapan ekibine.
Ne var ki bu hoca öyle zamansız ki arkadaşımın randevu taleplerini geri çeviriyor. 
Oysa arkadaşımın kuzeniyle beraber öğle
 yemekleri yiyorlar!
Hani bir söylese? Bir öğle yemeğine birlikte çıksalar?
Arkadaşımın kuzeni her seferinde "A tabi olur söylerim" diyor. Sonra ses yok.
Geçenlerde arkadaşım proje için birinin ekibe yeni katıldığını öğrendi. 
Kendisinden daha az kalifiye birisi.
Arkadaşımı isyan ettiren bu oldu.
Bense ona "Yeterince çabalamadın" dedim. Çok kızdı bana. Hikayeyi anlattı.
"O zaman kuzeninle ilişkini gözden geçir" dedim.
"Orada haklısın işte" dedi.
Sizce neden bunlar oluyor? Belki biz de yapıyoruz böyle şeyler? 
Var mı ihmal ettikleriniz bu aralar? Tamam çok yoğunsunuz ama biliyorum. Sizin kolayca halledebileceğiniz ancak başkasının hayatını önemli derecede etkileyebilecek bazı istekler var mı çevrenizden gelen?Risk almamak için mi yapmıyorsunuz bu istekleri yoksa gerçekten mi unutuyorsunuz?