Çay kahve sever bir halkız. Çay kahve yanında muhabbet de iyi gider. Son zamanlarda şöyle uzun uzun sohbet ederek bir semaver çayı içtiniz mi?
Iyi demlenmiş, tavşan kanı, sıcak...
Pazar günleri en sevdiğim ses çevredeki evlerden gelen ince belli bardağa çarpan çay kaşığının sesidir. Gerçi artık şekeri bıraktık çoğumuz. Bu ses de yavaş yavaş kulaklardan siliniyor.
Benim merak ettiğim çayımızı kahvemizi nasıl içtiğimiz. Açık ya da koyu mu diye sormuyorum. Yavaş mı yoksa hızlı mı? Hangi şartlar altında?
Nefret ettiğimiz işimizi yaparken, uzun haksız çalışma saatlerine eşlik eden bir içeceği sevmeye devam edebilir miyiz?
Biz çevremizdeki ipuçlarıyla duygularımızı deneyimlerimizi birleştirerek anılarımızı oluştururuz. Yani oyundan eve gelince annemizin yaptığı kekin kokusu burnumuzda kalır ve keki sevmeye devam edebiliriz. Ne zaman kek kokusu alsak içimizde çocuksu bir sevinç uyanabilir.
Ya da çoğumuzun annesinin çamaşır suyu kokan elleri bize hem huzur verir hem de garip bir gerginlik. Çünkü temizlik yapan anne gergindir!
Konuyu şuraya getireceğim, Çok hızlı bir dünyada yaşıyor keyiflerimizi her gün daha çok bir kenara koyuyoruz.
Çaylarımızı buz gibi oluyor çünkü yapacak iş çok. Ya da hızlı hızlı yudumlarla midemize zarar verme pahasına bitiriyoruz.
Yani diyorum ki. Bu koşuşturma içinde ya kendimizi unutuyoruz ya da kendimize çok ciddi zarar veriyoruz.
Çayımızı kahvemizi alalım. Güzel muhabbeti olan bir kaç arkadaş yanımızda.
Şöyle yavaş yavaş sakin birbirimizin gözlerine bakarak en az yarım saat geçirelim.
İyi gelecek bence!
Uzman Klinik Psikolog Pınar MERMER
Çok iyi geliyor! İş hayatına kısa bir ara verdiğim şu günlerde çalışmayan zamanlar da neler yapılabildiğini görmek uzun uzun zamanlar geçirip çok sevdiklerimle birlikte olmak harika geliyor! Unutmamalı bu hisleri...
YanıtlaSil