Ads 468x60px

6 Temmuz 2012 Cuma

Peki Ya Sizin Karneniz Nasıl?

Karne zamanı geldi. Dün eve hayal kırıklığıyla giden de vardı, korkuyla da sevinçle de… Dün birçok ebeveyn çocuğunu ya direkt azarladı, eleştirdi ya da dolaylı yoldan… Kimileri umurunda değilmiş gibi yaptı. Belki de kimileri kendi çocukluklarını, kendi karne zamanlarını hatırladı. Bazıları umutsuzluğa kapıldı, “Bu çocuktan adam olmayacak” diye düşüncelere daldı. Peki okul başarısızlığının arkasında yatan nedenleri kimler düşündü? Acaba hiç, çocukla kurduğumuz ilişki biçiminin onların okul hayatlarını direkt etkilediği aklımıza geldi mi?
Acaba çocukların ebeveynleriyle güvenli bir bağlanmayı gerçekleştirip gerçekleştirememelerinin okul başarısıyla bir ilgisi olabilir mi? Bu soruyu merak eden araştırmacılar son yıllarda konuyla ilgili birçok araştırma yapmışlar. Güvenli bağlanmayı kısaca bakım veren kişinin çocuğunun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına doğru zamanlamayla doğru şekilde yanıt vermesi, onunla sıcak, tutarlı bir ilişki kurması olarak özetleyebiliriz. Aslında formülasyon basit: Bakım veren (genelde anne-baba) kişi ve çocuk arasında böyle bir ilişki varsa, çocuğun araştırmaya, öğrenmeye daha açık olması beklenir. Örneğin anneleriyle güvenli bağlanma gerçekleştirebilmiş çocukların okul öncesi dönemde daha meraklı çocuklar oldukları, yaşıtlarıyla daha kolay empati kurabildikleri ve güvenli bağlanamayan çocuklara göre özgüvenlerinin daha yüksek olduğu bulunmuş.
Ayrıca başka bir çalışmada bu çocukların altı yaşından itibaren okulda arkadaşlarıyla daha olumlu ilişkiler kurabildikleri sonucu ortaya çıkmış.
Yine bebekler ve okul öncesi yaştaki çocuklar arasında, güvenli bağlanan çocukların daha sofistike sembolik oyunlar oynadığı, çevrelerini daha aktif araştırdıkları, oyuna daha aktif katıldıkları ve bir işle daha uzun süre kalabildikleri görülmüş. Güvensiz bağlanmayı deneyimleyen çocukların, başarı konusunda motivasyonlarının düşük olduğu hatta oyuncaklarla oynarken bile amacına göre oynayabilme becerilerinin düşük olduğu bulunmuş.
Peki bu durum okul başarısını nasıl etkiler? Okulda kendisini rahat ve güvende hissedebilen, başı sıkışınca, anne-babasının ona kucak açacak güvenli bir bölge olduğu fikrini zihninde taşıyan çocuk elbette daha kolay öğrenir. Bu çocuk kendisiyle ilgili de daha olumlu düşüncelere sahiptir. Arkadaşlık ilişkileri daha olumlu gelişmiştir. Genel stres ve kaygı düzeyi daha düşüktür.Tam tersini düşünelim. Genelde kaygılı ve stres altındaki bir insana bir şeyler öğretmek mümkün müdür? Bazı çocuklar gerçek bir tehlike olmasa bile kaygılıdır, bu nedenle dikkatleri dağınıktır. Kendilerini, eşyalarını iyi organize edemez, zamanı iyi kullanamazlar. Kafaları karışık, dalgın çocuklar ve/veya aşırı hareketli, amaçsızca koşuşturan çocuklar olabilirler. Bu çocukların sınıfta dersi dinlemeleri çok zordur. Evde ders çalışmak da onlar için sıkıntılıdır çünkü kendilerini sakinleştirme becerisinden yoksundurlar. Odalarında tek başlarına bırakırsanız mutlaka yanınıza gelmek isteyeceklerdir. Birlikte çalışmak ise işkence gibidir çünkü sizi hareketliliği, dalgınlığı ve kısa dikkat aralığıyla çileden çıkarabilirler.
Bu durumun herhangi bir öğrenme güçlüğü ve DE/HB(*) gibi bir durumla karıştırılmaması önemlidir. Böyle bir durum söz konusuysa, onun gelecekte iyi bir üniversiteye girip giremeyeceğini düşünmekten çok, çocukla aramızdaki ilişkinin kalitesini gözden geçirmek işe yarayacaktır. Zira üniversite dönemindeki öğrencilerin bile, ebeveyne güvenli bağlanma süreçlerinde eksiklikler varsa, not ortalamalarının daha düşük olduğu bulunmuş!
Biraz sorgulama zamanı şimdi. Kendi anne-baba karnemize bir bakalım. Bu karnede kocaman yer kaplayan “ilişki” kısmını bulalım. Kaç veririz notumuza?
Çocuğumuzu sakinleştiremiyor hatta onda daha çok kaygıya sebep oluyor olabilir miyiz? Dersler konusunu kafamıza fena takmış, çocukla neredeyse başka hiçbir şey konuşmuyor olabilir miyiz? Okuldan gelir gelmez ilk sorumuz “Günün nasıl geçti? Nasılsın?” yerine, “Ödevin var mı? Ellerini yıka, yemeğe otur!” olabilir mi? Onun dersten, belki de sizden kopmuş davranışlarını “umursamazlık” olarak algılayıp iyice sinirleniyor olabilir miyiz?
Çocuğun asıl derdinin ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine akademik başarısızlığın sebebinin organik bir rahatsızlık olduğu veya çocuğun tembelliğinden kaynaklandığını düşünmek, ilişki sorunlarına müdahale etmeden hiçbir işe yaramayacaktır. Klinik deneyimlerim, bir dönem derslerinin neredeyse hepsinden kalmak üzere olan çocukların, kendileri ve ailelerinin psikolojik destek alması sonucu okul başarılarının nasıl arttığını gözlemlememi sağladı. Evet, başarısızlığın altından da ilişki problemleri çıkabilir. Başarısızlığın sebebi, dünden bugüne yaptıklarımız değil, doğduğu günden bugüne bir türlü doğru kuramadığımız ilişkimizdeki problemler olabilir. Bu nedenle her zamanki gibi önce sağlıklı bir ebeveyn çocuk ilişkisi için çabalamak gerekir. Sonrasında okul başarısı da gelecektir.
(*) DE/HB: Dikkat eksikliği / Hiperaktivite bozukluğu

0 yorum:

Yorum Gönder